31 Ekim 2019 Perşembe

ANLAT BAKALIM - MİM

   Bu harika mim olan ortak öykümüzü sevgili Sessiz Gemi- Bahçada Yeşil Çınar yazısıyla başlattı. İkinci bölüm Sade ve Derin- Masal, üçüncü bölüm Kuyruksuz Kedi Manxcat- Yabancı, Dördüncü bölüm Ebrar- Felsefe Taşı, beşinci bölüm Ebem Kuşağı- Kendini Aramak, altıncı bölümü Fatoş- Mor Yaratık, yedinci bölüm Kaystros Tyrha- Cadının Öfkesi tarafından yazıldı. Sekizinci bölüm olan Köpük'ün Planı adlı yazıyı da ben yazdım. Benden sonraki bölümü yazması için Farklı Diyarlar'ı mimliyorum.
   Mime katılan ve katılacak olanlara teşekkür ediyorum. Büyük bir keyifle yazdım, sizin de keyifle okumanızı diliyoruuumm ❤


  Köpük'ün Planı

  Simyacı Masal'ın bu halini görünce gözlerine inanamadı önce, hemen kendi vücudunu kontrol etti . Çok şükür ki normaldi. Cadının yeri göğü inleten kahkahasıyla kendine gelip sessizce "Masal" diyebildi sadece. Beyni ona oyun oynuyor sanmıştı ama Masal karşısında duruyordu işte. Cadı onu bir köpeğe dönüştürmüştü.
   Masal şaşkınlıkla korkuyla ya da tam olarak ne olduğunu bilmediği bir duyguyla dört ayağının üzerindeydi şimdi. Tahmin ettiği şey gerçekleşmiş miydi yoksa. "Ne yaptın bana?" diyebildi mırıldanırcasına.
   Cadı, herkesin içini ürperten o bet sesiyle küçük kıza döndü. "Hayvanlarla konuşmak istemen beni çok etkiledi küçük kız. Ya da minik köpek mi demeliyim? Hadi şimdi git konuş onlarla ve bir daha benim mağarama girmeye kalkma sakın, yoksa bu sefer seni minik bir kaplumbağaya dönüştürürüm" derken uzun siyah tırnaklarını Masal' ın gözlerine sokarcasına  yaklaştırdı. Bir kez daha kahkahası yankılandı mağaranın örümcek ağlarıyla dolu duvarlarında.
   "Hayır hayır ne olur beni eski halime çevir. Anneme abilerime nasıl açıklarım yoksa. Ben sadece minik dostlarımla konuşabilmek istemiştim'' dedi ve ağlamaya başladı Masal. Hıçkırıkları duyuluyordu artık baykuş seslerine nazaran. Aynı köpeği Köpük gibi görünüyor olmalıydı.
   Cadı çoktan arkasını dönmüş kazanını karıştırıyordu ki Masal'ın sesini duyduğunda ona doğru döndü. Masal, cadının gözlerinden çıkan alevlerle tüylerindeki sıcaklığı hissetti ve aynı anda kendini mağaranın dışında buldu. Bir süre mağaraya baktı ama kimse gelmemişti arkasından. Simyacı bile...
   Ağlamaktan kıpkırmızı gözleriyle dışarıyı izledi önce. Her şey ne kadar büyüktü şimdi. Etrafındaki otlar çiçekler onun boyundaydı. Peki şimdi ne yapacaktı, ailesine bunu nasıl açıklayacaktı. Ağlaması biraz geçince, otların üzerine uzanıp kafasını patilerinin arasına aldı, tam düşünmeye başlamıştı ki bir ses duydu.
  Biri, "Masal nerdesiin Masaal" diye ona sesleniyordu. Ama annesi veya abileri, hatta hiç kimse onun burada olduğunu bilmiyordu ki, kimdi bu şimdi. Kafasını kaldırdığı anda uzaktaki bağıranın kim olduğunu gördü. Şaşkınlıkla sevinç arası açıldı gözleri. Köpük'tü bu, evet ta kendisi. Masal hemen "Köpük burdayım ben" diye bağırdı.
   Köpük bu sesi tanıyordu, Masal'ın sesiydi. Sesin geldiği yöne döndüğünde gözlerine inanamadı. Masal değildi ki o, gördüğü bir köpekti. Hemen koşarak gitti yanına.
    Masal Köpük'ün yanına gelmesini beklerken artık hayvanlarla gerçekten konuşabildiğini anlamıştı. Ama o hiç bu şekilde olsun istememişti ki.
Köpük'ün sesiyle kendine geldi. "Bu gerçekten sen misin Masal? O cadı mı yaptı sana bunu? Sana gitmemen için yalvarmıştım, cadının yanına gitmemen için bahçede benimle oynaman için çok havlamıştım.".
   "Evet Köpük, sana anlattığım o cadı beni bu hale getirdi. Ne yapacağımı bilmiyorum hiç bilmiyorum. Ben sadece senin beni anladığın gibi seni anlamayı istemiştim." dedi Masal ve yine minik gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı.
   Köpük başını yana eğip merhametle baktı Masal'a. Doğduğundan beri tek arkadaşıydı bu küçük kız. Üzüldüğünü görmeye hiç dayanamazdı. Onu ne kadar çok sevdiğini düşünürken aklına bir plan geldi.
   "Dur ağlama Masal nolur" dedi ve patisiyle bir yandan onun başını okşarken bir yandan da planını anlatmaya başladı.

29 Ekim 2019 Salı

Pastel Tonlarda Hayallerim Var

Artık benim de tamamı kendime ait olan bir evim olsun da istediğim gibi dekore edeyim istiyorum. Öyle güzel hayallerim var ki ( tabi bana göre :D)


   Mesela annem asla yeşil bitki yetiştiremedi bu zamana kadar. Bizim eve gelen tüm bitkiler yaşamıyor ya da yaşamak istemiyor bilmiyorum. Annem hep böyle der, çünkü kendisinin bakamadığını asla kabullenmiyor. Yani o yüzden evimin odamın her yerini yeşil kocaman kocaman bitkilerle döşemek istiyorum.


   Pastel renkler kullanmak istiyorum duvarlarda, asla böyle deli veya toz pembelerle değil de yumuşak renklerle işte...
   Beyaz mobilyalarım olsun mesela. Bazı yerlere ahşap dokunuşlar yapayım. Gri, lacivert, taba tonlarında birbirinden tamamen farklı tarzda koltuklarım olsun.      


   En en en sade şekilde mutfağım olsun mesela. Girdiğimde her yer toplu olabilsin ya da ben topladığımda ve temizlediğimde içime sinecek kadar yalın olsun, az eşya olsun.

           

   Yatak odamda yere dayanabilen kocaman bir ayna olsun, her sabah uyandığımda karşısına geçip bugün de sağlıklıyım ve tüm sevdiklerim yanımda diyebileyim.
   Kocaman halılar olmadan stor perdeler olmadan yaşanılası muazzam bir ev olsun.
   Az eşya olsun ki süpürge tutmaya üşenmiyim asla. En sevdiğim ev işi olan viledalamayı rahat rahat yapabileyim :D 
Az eşya olsun ama çok olan kitaplarımı sığdırabileceğim gibi bir  kitaplığım olsun.


 Ha bir de balkonum olsun. Anneme balkonu odanın içine katmayalım nolur diye yalvarmıştım ama dinlenmemiştim tabiki. Kendi balkonum da saatlerce vakit geçirebileceğim kadar güzel olsun istiyorum. Şu sağdaki resimdeki salıncaklara da hastayım söyliyim :D

                  

  Bir an önce hayal ettiğim işte yola koyulup hayatımı çizmek istiyorum. Tam olarak ne zaman yola koyulacağım belli olmadığı için şuan hayallerle yaşıyorum. Bazen Pintereste dalıp dekorasyon fikirlerini kaydederken buluyorum kendimi. Bu güzelmiş, ay bu daha güzelmiş, ama bu efsanee diye çıldırıyorum ekran başında. Kafam da o kadar karışıyor ki bazen, sanki evim olmuş da ben dekorasyonu yetiştiremeyecekmişim gibi hissediyorum :D

Bu kadar hayal yeter o zaman, ben gidip ders çalışayım da hayallerime bir adım daha yaklaşabileyim :D
Hayatınızdaki her şeyin hayallerinizden de güzel olmasını diliyorum. 
Hoşçakalıın, beğendiğiniz resimleri yorumlara yazmayı unutmayıın 💓

Not: Kullanılan resimler Pinterest'ten alıntıdır.

28 Ekim 2019 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 9

   Edischar ve Taha'nın başlattığı Ağaç ev sohbetlerine hepp katılmak istedim ama bir türlü vakit bulamadım sanırım. Şimdi geldim burdayım.
Bu aralar Deep (Sade ve Derin), İrem Can(Konumuz Kitap) ile birlikte yürütüyorlarmış bu sohbetleri.   
   Bu haftanın konusunu da Sessiz Gemi (Kavanozdaki Beyin) ile birlikte seçmişler. Konu bir acayip güzel, o zamansa başlıyorum 😄

Rüya görüyor musunuz? Görüyorsanız, ne tür rüyalar görürsünüz? Rüyalarınızı hatırlıyor musunuz? Sürekli olarak gördüğünüz rüyalar var mı?
 
 Rüya görüyorum tabikiii. Ya ama benim rüyalarım hep korku dolu hep endişeli rüyalar. Rüyamda ağladığım da ağlayarak yada birine sitem ederek uyandığım da çoktur hatta. Daha üç gün önce oldu bu. Rüyamda annemle tartışıyordum. Bir çok kez karşılıklı bağırıştık rüyamda ama sonuncusunda sesli şekilde dile getirdim, aynı anda da uyandım zaten. Ne dediğimi ya da niye bağırdığımı sorma blog hatırlamıyorum :D Benim hep kendime zarar veren çok düşünen yapımdan böyle kötü rüyalar çıkıyor olsa gerek.
   Çok gerçekten çok üzüldüğüm rüyaları hep hatırlarım. 'Belki de daha çok üzüldüğün rüyalar gördün ama  hatırlamıyorsun' diyecek olabilirsin çok haklısın. Kendimle çeliştim ama silmeyeceğim cümlemi içimden öyle geldi :D
   Mesela küçükken çok iyi hatırladığım iki rüyam var, hemen birini olabildiğince kısa şekilde anlatıyım.
   5-6 yaşlarındayım, pazara gitmişiz annem ve yengemle beraber. O ikisi tezgahta bir şeyler bakınırken ben de kendi etrafımda dönüyorum. Annem sürekli "dönme kızım düşeceksin bak kapacaklar seni diyor" :D
Ben dinlemiyorum tabi devam dönmeye. Bir anda kendimi pazardaki süpürge satan teyzenin kucağında buluyorum. Bana " Ay sen ne güzel kızmışsın gel beni seni evime götüriyim benim kızım ol " diyor o arada da kollarımdan tutuyor beni, yüzümü seviyor falan. Etrafa bakınıyorum, anneme sesleniyorum ama göremiyorum. Sonra annemin eşarbını tanır tanımaz hemen teyzenin elinden kurtulup anneme koşuyorum. "Anne beni kapmaya çalıştılar" diye ağlıyorum sarılıyorum. Annem de sadece " Ben sana dönme demedim mi al işte " diyor. Cevaba bakın :D
    Ve ben bu rüyanın 14-15 yaşıma kadar gerçek olduğunu sanıyordum. Yani gerçekten böyle bir olayı yaşamışım gibi. Bir gün tesadüfen anneme anlatmıştım. Annem de "hayır bu anlattıklarının hiçbiri olmadı sen rüya görmüşsün" demişti. Ben şok :D
   Hep böyle gerçekçi rüyalar görmekten çok bunalıyorum vallahi.
   Ben de gökyüzünde uçtuğumu göreyim mesela, Deep gibi suya dalayım dimi :D Olmuyor çoğu zaman...
   Sürekli değil ama 3 -4 defa gördüğüm bir rüyamda da hep kuzenimi bir yılandan korumaya çalışırken yılan her defasında beni sokuyordu. Aşşırı acı vericiydi blog rüya olsa bile o zehri vücudumda hissetmiştim işte birkaç defa.
   Ayy çok uzattım bu konuyu ama çok sevdim ne yapayım, kendi kendime gülerek yazdım yazının tamamını.
  Yine bir ağaç evde buluşup sohbet etmek için görüşmek üzereee, katıldım gitti 😍


Son Zamanlardan Alışveriş 😊

Aldım şekerli Türk kahvemi ve geldim yine. Evet ben Türk kahvesini Türk kahvesi tadında içemeyenlerdenim :D Sanırsın şekerden ibaret benimki :) Uzatmadan geçiyim mi aldıklarıma blogcum??

Bu arada bayağı bir uzun zaman sürecinde yaptığım alışverişler olduğu için hepsini bir miktar kullanma sürem oldu. Bu yüzden de buraya ''bunu aldım şunu aldım'' değil de ürünler hakkındaki kişisel görüşlerimi paylaşmak için yazıyorum. Bu yazıları yazmayı da çok seviyorum daha önce söylemiş miydim? :)

Zara Parfüm- White Jasmine:
Zara'nın parfümlerinin çok çeşitli olduğunu duymuştum daha önce. Gidip denedim ve bunu koklayınca mest oldum. Normalde de yasemin kokusunu çok seviyorum, bu kadar yoğun bir yasemin kokusuna bile hayır diyemedim. Mutlaka en azından bir kere mağazada koklayın. Bu bitince büyük boyunu da yeterli param olduğunda alırım herhalde :D

Urban Care- Deniz Tuzu Etkili Saç Spreyi:
 Saçlar hafif ıslakken ellerle kıvırcık saçı şekillendirir gibi avuçlarımla saçlarımı uçlarından tutup sıkarak saç dibime doğru itiyorum ve daha dalgalı saçlara kavuşuyorum.Böylece düzleştirmeden kısa saçı rahatlıkla kullanıyorum. Çok düz saçlarda etkili olur mu bilememm. (UV ışınlarına karşı da koruyucuymuş :D) Bir de aşırı bir şeker kokusu var bayabiliyor.


Bee Beauty - Sıvı Saç Kremi:

Keratin bakımlı nemlendirici olarak geçiyor. Duştan sonra saçlarımın kolay açılması için sıkıyorum, etkili yani. Gerçekten krem gibi de doğal bir kokusu var, hoş.



Wet n Wild - Photofocus Fondöten - (Soft Beige):

Çok güzel bir fondöten gerçekten, pudralı bir yapısı var cilde tamamen oturuyor. Daha bir deneyimim olmadı bu konuda ama fotoğraflarda cildi çok güzel gösteriyormuş ve flashlı fotoğraflarda parlama yapmıyormuş. Bu arada yeni boyanmış ev gibi koktuğunu söylemeliyim, tam bir badana kokusu :D



Rival De Loop - Kaş Şekillendirici Jel:

Renksiz bir jel bu. Denemek için almıştım. Bayağı da güzel sabitliyor kaşlarımı, sağa sola yukarı aşağı oynatmıyor mıh gibi tutuyor :D Daha ne kadar öveyim

Rival De Loop - Göz Farı Bazı:
Göz kapağına sürdükten sonra pudralaşıyor ve sabitlemeye bile gerek kalmıyor. Bu ürünü kullanmaya başladıktan sonra ben önceden napıyormuşum dedim. Göz kapağıma sabah ne sürüyorsam akşam baktığımda farlar aynı yerlerinde hiçbir yere bulaşmadan ilk anki gibi duruyor. Ben bayıldım gerçekten. Gramajı da fazla, minicik nokta koymanız yeterli. Kolay kolay biteceğe benzemiyor, çok mesudum :D

Wet n Wild - Megaglo Aydınlatıcı Pudra - (Precious Petals):
Aşırı güzel ıslak bir bitiş sağlıyor. Çok parlamayı seviyorum ama bir aydınlatıcı da istedi canım yani :D Çok önerdikleri için aldım ve bayıldım. Azıcık kullanmam yeterli oluyor. Bunun bir de açık rengi var beyaz tenliler de o ürüne bakabiliir.



Flormar - Pearly Serisi Ojeler (Vetch flower - Crystal lights - Snow glam):

Hepsi göründüğü gibi ışıltılı ve muhteşem renkler. Elleri çok temiz gösteriyorlar. Kalıcılıkları da güzel. Daha ne olsun. Yalnız bu oje fiyatları nedir öyle indirimde bile 3.5 tl yarabbi 😓 Annem hediye olsun demese asla üçünü birden aynı anda almazdım.



For Your Beauty - Makyaj Fırçası:

Online'dan almıştım, gelince kıllarının çok da yumuşak olmadığını farkettim ama olsun yani, ucuzdu. Ben bronzer için kullanıyorum, şekli o işleme daha uygunmuş gibi geldi bana.

For Your Beauty - Makyaj Fırçaları:
Tek gövdeli üç makyaj fırçası edindim.Birini çıkarıp diğerini takarak aynı gövdeyi kullanabiliyorsunuz. Genelde kesik uçlu kısmını kullanıyorum ben. Kılları yumuşak ve kullanışlı bir fırça. Hoş yani beğendim.

Ay bu kadardıı, bitti. Bazıları uzun olsa da kısa kısa açıklamaya çalıştım.Sizin de sevdiğiniz ve sevmediğiniz ürünler için veya herhangi bir şeyler için yorum yazarsanız mutlulukla okurum.
Koccaman sevgiler 💓



27 Ekim 2019 Pazar

Tell Me Who I Am

   Bir film ya da belgeselde, adına her ne derseniz, hiç bu kadar sarsılmamıştım. "Nasıl olur?" diye sordum kendime sürekli. Gerçek yaşanmış bir hikaye olduğunu, izlerken zaten farkettim ama sürekli "nolur kurgu olsun bunların hiçbiri yaşanmamış olsun" diye yalvardım içimden de dışımdan da.
   Benim üzerimdeki etkisini bir kenara bırakıp biraz belgeselden bahsediyim.


   Alex ve Marcus tek yumurta ikizleri. Alex 18 yaşında bir motor kazası geçiriyor ve hafizasını kaybediyor. Hayatını yeniden kurma çabasında en büyük destekçisi Marcus oluyor. Çünkü Alex uyandığında, Marcus dışında kimseyi hatırlamıyor. 18 yaşından önceki hayatını, Marcus'un anlattıklarına hayal gücünü ekleyerek tekrardan oluşturuyor.
   Belgesel iki kardeşin hayat hikayelerini anlatmasıyla başlıyor ve böyle bitiyor. Arada geçmişlerinden küçük kesitler ve fotoğraflar sunuluyor.
    Aslında filmin ortasında neler olup bittiğini anlıyorsunuz ama sonunda iki kardeşin yüzleştiği anda anlatılan detayların beni paramparça ettiğini söylemeliyim.
   Belgeseli bitireli yarım saat oldu, hala kendime tam olarak gelmiş değilim. +16 izleyici kitlesine hitap ettiğini söylüyor Netflix. Kesinlikle aynı düşüncedeyim, hatta daha bile büyük bir sayı olabilir artıdan sonraki kısım.
   Son olarak söylemeliyim: Belgeseldeki oyuncu iki kardeş, başka bir ikizin otobiyografisinden çalışarak bu belgeseli oluşturmuşlar.
   Hayatta kimsenin böyle şeyler yaşamamış olmasını dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden. 

26 Ekim 2019 Cumartesi

Başlık Bulamadım

   Sabah geç uyandığım için, öğlen demeliyim, hala uykum gelmedi. Bir yandan çiğ köfte siparişimi beklerken bir yandan İngilizce sözlüğümden sağlıkla ilgili olan kelimelere göz gezdiriyordum. Kendimi burada buldum yine blog. Azıcık konuşalım mıııı ??
   Yarın kursun yaptığı Yökdil denemesi var. Gereksiz şekilde hafiften heyecanlıyım. Bence nedenini biliyorum ben. Kendime vicdan azabı yaşatmayacak kadar çalışmam gerekiyordu bugüne kadar. Ama ben bu kadarını değil de daha azını yaptım sanırım. O yüzden sınavdan kötü bir puan alırsam sınavda da terler dökersem yine kendi kendime acı çektirebilirim. Yani ben aslında kendimden korkuyorum canımcım blogum :)  Neyse yarın gelecek ve bitecek sonuçta. Önemli olan haftaya olan gerçek sınavım. Hani şu üstünün arandığı, sadece giriş kağıdı ve kimliğinin yanında olabildiği ( kendini çıplak gibi hissettiğin) türden olan sınav... O da geçip bitecek, günler çok hızlı geçiyor vallahi.
Neyse ben yemeğimi yiyip uyuyayım :)
   Günün hangi saatinde okuyorsan o günün ve sonraki tümmm günlerin stressiz ve musmutlu geçsin 😄❤

Ertesi gün güncellemesi:
 Yazıyı gecenin geç bir saatinde hiç düşünmeden günlük niyetine yazdığım için bazı fikirlerimi yanlış anlatmış olabilirim.
Fikirlerimi düzgünce aktaramadığım paragrafı silip yeniden yayınlıyorum o yüzden 🙋

21 Ekim 2019 Pazartesi

Youtube Keşiflerim: Sevgi Choi (Choi Family) 👀

Birkaç gündür sadece yazılanları okuyorum ve yorum yapıyorum. İçimden gelmeden zorlamayla bir şeyler yazmayı hiiç sevmiyorum. Az önce de yeni bir video izledikten sonra kendimi burada buldum. Çünkü konuşmak istiyoruum :D Mutluyum.Öyleyse şöyle başlıyım:
Ben geldiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiim. Evet, i harfi koymaktan sıkılana kadar tıkladım tuşa blog :)
Keşfettiğim ve izlemekten çok keyif aldığım bir Youtube kanalı söyleyeceğim bugün. 
Adı Sevgi Choi.
Önceden Kore'deki günlük yaşamlarını paylaşan, şimdi ise Türkiye'den bize seslenen bir ailenin kanalı bu aslında. Kısa bir zamana kadar Sevgi, eşi Sungho, küçük ve aşşırı tatlı kızları Gece Luna ve köpekleri Paris'i içeren bir kanaldı. Fakat yakın zamanda oğulları Aslan da aralarına katıldı. Çok güleç ve size günün yorgunluğunu attıracak kadar sempatikler. Aralarında bazen Türkçe bazen İngilizce ve bazen de Korece konuşuyorlar. Konuştukları dil her ne olursa olsun altta diğer iki dil için altyazı mutlaka bulunuyor.
Özellikle kursa başladığımdan beri konuşma diline aşina olmama da fazlasıyla katkısı oluyor bu konuşmaların. 
Özetle, izlemenizi önerebileceğim kadar güzel bir kanal. Karşınızda içinizi ısıtacak bir aile bulacağınıza eminim.

Gününüz sımsıcacık geçsiin 💛 

19 Ekim 2019 Cumartesi

Yüksek Tansiyon- 2003 Yapımı (Gerilim-Korku)

   
Az önce izleyip bitirdiğim film için eleştiri-öneri yazısı yazmak istiyorum şuan şiddetle. Tam olarak dumanı üstünde.
   Ben hayatımda hiçbir filmde bu kadar gerilmedim ve yanımdakinin kolunu hiç bu kadar sıkmadım blog. Hala içim de dışım da titriyor. 
   Kendisi bir Fransız yapımı. Amerikada High Tension olarak gösterime girmiş. 
Yüksek Tansiyon tam olarak yüksek tansiyona sebep olabilecek düzeyde korku, gerilim ve biraz iğrençlik içeriyor. 

   Okul arkadaşı olan Marie ve Alex sınavlarına rahat çalışabilmek için Marie'nin ailesinin yaşadığı oldukça ıssız bir yerde olan evlerine giderler. Gece herkes odasına çekildikten bir süre sonra psikopat bir adam eve gelir ve olaylar gelişir.
   Daha fazla ne anlatırsam spoiler verme ihtimalime karşı anlatmamayı tercih ediyorum. 
   İlk 15. dakikasında daha fazla devam edemeyeceğime karar verip kapatmayı düşündüm gerim gerim gerildiğim için. Ama yapamadım :) 
   Eğer kan görmek sizi irrite ediyorsa filmi hiç açmayın bile.
   Ben gerilmek istiyorum diyen varsa da mutlaka ama mutlaka izlesin.
Herkese huzurlu uykular diliyorum. Çünkü bu film sizi bir daha uyumaya korkacak hale getiriyor. ❤

Filmin sonu için de yorum olarak buraya bir şeyler karalamak istiyorum ama yapmayacağım. İzleyip siz karar verin, yorumlarda buluşalım🙋

16 Ekim 2019 Çarşamba

Ortaya Karışık

   Günlerim boş ve ders çalışmakla geçiyor. Dersten çıkıp eve geldiğimde o günün tekrarını yapmak bazen hiç içimden gelmiyor blog. Eğer tekrar etmezsem de ertesi gün aklımda pek bir şey kalmıyor. Böylece konular birikiyormuş gibi...
   Hem önümüzdeki Yökdil'e hem de Yds'ye kayıt yaptırdım. Gitti 240 tl'm. Bu nasıl bir kağıt parasıdır yarabbi. Kpss'ye kayıt yaptırdığımda da bir bu kadar vermiştim. Üstüne tercih yapmak için de 20 tl daha bayılmıştım. Tercih yani sadece tercih.. Biz online olarak tercih yapıyoruz, onlar da online olarak atama yapıyorlar. Bu para sadece sömürülen öğrenci parasıydı.
   Yökdil'de sınava sağlık bilimlerinden gireceğim için tıp ile alakalı kelimelere bakmaya başladım sözlüğümden. Allahtan okul hayatımda makale taramaktan biraz olsun aşinayım bazı kelimelere. 3 Kasım'a kadar da kursla birlikte üzerine ne koyabilirsem kar şuan💃.
    Konudan konuya atlıyorum ama kurs deyince bahsetmek istedim. Sınıfta yaklaşık 40 kişiyiz ve kimse birbiriyle sohbet kurma çabasında değil. Tamam ben de "gel iki lafın belini gıralım" tipinde değilim ama sınıfa girdiğinde 'günaydın, merhaba' demek, çıkarken 'iyi günler herkese' deyip gülümsemek bu kadar külfet mi yani? Sorarım size 😄
   İnsan büyüdükçe soğuklaşıyor sanırım ben onu anladım. Şimdilik tanıştığım ve konuştuğum 2 kız var. Herkesi tanıyabilmek ve isimlerini öğrenebilmek için Whatsapp'tan kaydettim. Evet yaptım bunu blog başka çarem yoktu🙋
  Konu curcunası bittiyse ben artık kaçayım.
  Şimdi biraz kelime bakıp uyuyım ki zihnimde o kelimeler dönsün saçma sapan rüyalar yerine.
   Herkese bol sohbetli sınıf arkadaşları ve iş arkadaşları diliyorum💜

Okul Mimi

Merhabaa, bir mimle geldim bu defa.
Sevgili Konumuz Kitap (İrem Can) harika bir mim oluşturmuş. Okul hayatımıza dair çok güzel sorular sorup hem sohbet hem öneri hem de eğlence içeren bir mim ortaya çıkarmış.

 Mimi ilk olarak Sade ve Derin bloğunda gördüğümde de yapmaya karar verdim.

O zaman güzel sorulara cevap vermeye davet ediyorum kendimi :D

1) İlkokulda nasıl bir öğrenciydin?
Sınıfta okuma yazmayı ilk söken kişiydim. Tek amacım derslerde bazen beni geçen bir arkadaşımı geçebilmekti :) Hatta İlkokul öğretmenimiz ikimizin de ailelerini okula çağırıp ''Kızlarınız ilk sınıfta öğrenecekleri her şeyi zaten biliyorlar isterseniz ikinci sınıfa atlayabilirler'' demiş ama ailelerimiz kabul etmemiş bunu. Her zaman da arkadaşlarım vardı çevremde ve her zaman öğretmenimiz beni başkan yapardı, sınıfı susturabilen tek kişi bendim çünkü :D

2) Dostluk kavramına inanır mısın? 
İnanırım tabiki ama ölümüne dostluğa pek inandığım söylenemez. Her insanın kötü bir yanı olabileceğine ve ölümüne dost olamayacağına inananlardanım. Şuan her şeyimi anlatabildiğim dostlarım var ve bazıları ile farklı şehirlerde yaşadığımız için onları çok özlüyorum. Hayallerimden biri de onlarla aynı şehirde olup çekinmeden, düşünmeden dertleşebilmek. İnsan sırlarını her halükarda saklayabilecek, derdini dinleyip sıkılmadan yol gösterebilecek insanlar bulunca çok bağlanıyormuş, anladım.

3)Okul hayatınızda en çok zorlandığınız ders veya dersler ya da önerileriniz var mı?
Lisede fizik kanayan yaramdı. Hiçbir zaman sevmedim ve yapamadım. Etrafımda da fiziği sonradan seven hiçbir insan görmedim. Seven yapıyordu sevmeyen de ağzı açık bakıyordu  :) Coğrafya'dan da önceki akşam sınava hiç çalışmadığım için lisede 45 almıştım ve okul sonuncusu olmuştum. Düşük notumu da dersi sevmememe bağladım yıllarca. Fakat Kpss çalışırken Coğrafya dersine aşık oldum. Dersi sevmeye çalışmayı önerebilirim herkese. Pes etmeyin :)

Öğretmeninizle yaşadığınız komik bir olay var mı?
Deep'in anısına biraz benzer olacak sanırım ama şuan aklıma gelen komik ve tuhaf durum sadece bu oldu. İlkokulda ödevlerimi her zaman tam olarak yapardım ve öğretmenim o yarıştığım arkadaşımla beni sınıfa örnek gösterirdi. Bir gün ders kitabında Türk bayrağını çizme ve boyama gibi bir bölüm ödev verilmişti. Gece onu yapmaya o kadar üşendim ki ödevi yapmadan gittim okula. Öğretmen benim yapmadığımı görünce ''Sen de mi İrem? Ben şimdi kimi örnek göstericem'' deyip başıma hafifçe vurmuştu.Aşırı utanmıştım. Tabi kötü bir durum gibi duruyor ama o kadar iyi kalpli o kadar öğretmek aşkıyla yanan tutuşan o öğretmenimin ölüm haberini aldığımdan beri bu anımızı hep gülerek hatırlıyorum.

Hiç sınıf başkanı veya başkan yardımcısı oldun mu?
Dediğim gibi sınıfı susturabilen tek kişi bendim ve ilkokul öğretmenim hep benim başkan olmamı isterdi sınıf da beni seçerdi tabi. Üçüncü sınıfta da ''artık yoruldum'' deyip sınıf başkanlığına geçmiştim :D

Hiç öğretmen olmayı düşündün mü? 
Aslında hep düşündüm çünkü etrafımdaki insanlar dersleri iyi anlattığımı söylerler. Ama öncelikli hedefim sadece sağlık alanında görmekti kendimi. Şuan da akademisyen olup bir nevi öğretmen gibi bir nevi hemşire gibi insanların hayatına ışık tutmak istiyorum :D

Öğretmenlik kadar insanların hayatına yön veren bir meslek yok bence, Tüm öğretmenlere selam olsun❤

Bu güzel soruları cevaplamak isteyen herkes mimi yapabilir. Cevaplarınızı okumayı çok isterim ☺
Haydi hoşçakalın

14 Ekim 2019 Pazartesi

İstanbul ❤

   Küçüklüğümde otobüs yolculuklarını hiç sevmezdim. Midem hep tepetaklak olurdu. Uyuyamadığım için hep yolu izlemek zorunda kalırdım. Dimdik, hiç önüme bakmadan. Her seferinde bir ilaç almak zorunda kalırdım yolculuğum berbat olmasın diye.
Bunların hepsi geçti. 14 yaşımdan beri eve gide gele atlattım hepsini.
Atlatamadığım tek şey yolculuğa çıkacağım gün heyecanlanmaktan mideme kramplar girmesi. Ne bavul hazırlamayı severim ne de boşaltmayı. Bunlar beni çok gerdiği içindir ki bulantı hapından ağrı kesiciye terfi ettim :D
   Bu haftasonu da kardeşimin İstanbul'daki  yeni evine ailemle gidebilmek için önce bir otobüs yolculuğuyla Balıkesir'e gitmek zorundaydım.Yolculuklar benim için kabus olsa da İstanbul kaçamağı iyi geldi.
   Çok değişik bir cümle bu benim için. İstanbul'a hiç hiç ısınamamış tamamen ön yargıyla korkan biri olarak bu gidişimde bir güzel geldi gözüme. O kadar da deli gibi trafikte kalmamıza ve trafik yüzünden Topkapı'ya, Yeraltı Sarnıcı'na  gidemememize rağmen bunları hissettim yani düşün blog.       Buralara gidersek çok geç kalacağımızı düşündüğümüzden Eminönü'de bir balık ekmek ve turşu gömdük, tadı da hala damağımda.
   Belki de lise döneminde, yıllarca küçük yerlerde yaşamış biri olduğum için, korkutmuştu beni İstanbul.Her gittiğimizde bir çok yerini görüp farklı hazlar almak hoşuma gitti açıkçası, bunu beklemiyordum.
   Kardeşim manzarası Kız kulesi olan, sahilde çay kahve satan küçük büfelerin olduğu bir yere götürdü bizi. Oturmalık hatta yayılmalık minderler olan bir yerdi. Aşırı güzel manzarayı bozan tek şey vardı. O da birbirleri ile inanılmaz sesli konuşan bazı yabancı gruplar. Hangi millet olduklarını dile getirmiyim ama İstanbul'da yaşayanlar anlar belki.
   Aşırı bir gürültü aşırı bir curcuna. biz ne konuştuğumuzu neyden bahsettiğimizi anlayabilmek için ortaya eğilerek konuşmak zorunda kaldık. Bir manzara, bir ortam ancak bu kadar mahvedilebilirdi. Tebrikler, helal olsun.
   İstanbul'dan tekrar eve döndükten bir gün sonra da canım İzmirime geri döndüm. Otobüste oturarak yolculuk ettim mesela, metroda bir durak sonra oturacak yer bulabildim :D İstanbul'da metrobüsteki balık istifini gördükten sonra bu çok büyük lüks geldi.
   Ama şunu kesinlikle söyleyebilirim ki İstanbul görsel,zihinsel, tarihsel ve daha bir çok şey bakımından eşsiz bir şehir. Baka baka doyamadım. Yakın zamanda Göktuğ ile yine gidebilirim ve daha çok fotoğraflayabilirim umarım.
   Sevgili İstanbul'da yaşayanlar, benim için de gezin şehrinizi olur mu? :)
Kendinize güzel bakıın❤
Özerkliğini ilan etmiş saçımı, çirkin duvarı ve koccaman tabelayı görmezseniz arkası tam bir kartpostal değil mi?





7 Ekim 2019 Pazartesi

In The Tall Grass

 

   Dün gece izlediğim Netflix filmi. Daha çiçeği burnunda bir gerilim filmi. Önüme çıktığı an konusunu basit görmeme rağmen Stephan King ve oğlu Joe Hill' in aynı isimli kısa hikayesinden uyarlandığı için izlemeliyim demiştim.
    Hamile olan Becky ile kardeşi Cal oldukça  ıssız bir yolda arabayla giderken uzun otların olduğu büyük bir tarladan gelen bir çocuğun imdat çağrısını duyup otların arasına giriyorlar.
   Güzel oyuncular olmasına rağmen kısıtlı bir kadro bazı izleyicilere sıkıcı gelebilir. Fakat bu insan boyunu aşan uzun otlarla sarılı bölgede neler olacağı merakı insana filmi izletmeyi başarıyor. Özellikle de film gerilimden çok insana sıkıntı hissi veriyor. O uzun otların arasında oyuncular dolaştıkça benim nefesim kesildi :) derin derin nefesler aldığımı farkettim izlerken.
    Son noktaya gelecek olursam filmlerde gerçeklikleri daha çok sevdiğim için bu filmi aman aman beğenmedim. Ama gerçeklik dışı olabilir ve bazı olayların anlamını bilmesem de olabilir, yeter ki gerilim olsun diyorsanız izlenebilecek bir film.
    Yine de sonunda bir çok anlaşılmazlıkla bittiğini söylemeliyim.
Filme puanım:5 buçuktan 6/ 10


6 Ekim 2019 Pazar

Ağaç


 Uzun ömürlü ilişki için hep aynı şeyi söylerim. 
Güven. 
   Önce güven sonra saygı sonra sevgi.
   Derler ki: sevgi olmazsa güven aşamasına gelinmesi imkansız ki. Ben de şöyle özetlerim içimdekini:
   Sevgi dediğimiz şey birden oluşmaz. Önce sevgi kırıntıları oluşur insanın içinde. Sevgi kırıntılarını içinde hissetmeye başladıktan sonra karşındakini tanımaya başlarsın. Tanıdıkça sevgi kırıntıların artar. Sevgi kırıntılarının artttığımı hissettiği an  güvenmek ister insan, kendini tamamıyla bırakabileceği kişi mi karşısındaki diye. Güvendikçe artar kırıntılar. Güvenin tamamlandığında dünyanın en güzel sevgisine dönüşür o kırıntılar yığını.
   Saygı nerde peki blog?
   Saygı bu aşamaların hepsinde.
Güven, ağacın kökü ;
Saygı gövdesi ;
Sevgi meyvesi...
Sevgi, hayatın bazı dönemlerinde tökezleyip azalabilir. Güven, ilişkiyi beslemeye; saygı, ayakta tutmaya devam eder.
   Dönemlerin geçmesi beklendiğinde sevgi tekrar tekrar çiçek açar.

4 Ekim 2019 Cuma

Dizi Önerileri: Masum 👍

 
 
 Geçtiğimiz iki günde bu 8 bölümlük mini diziyi bir çırpıda bitirdim. Kardeşim tavsiye etmişti.    Oyuncu kadrosunu da görünce vurulmuştum diziye. Vurulduğum kadar da vardı gerçekten. 
    Netflix şöyle tanımlıyor diziyi: ''Şehirden uzak sakin bir kasabada yaşayan emekli bir polis ve ailesi, şoke edici sırlarla dolu gizemli bir cinayete gırtlaklarına kadar batar.''
   
 O kadar sır dolu ve o kadar heyecanlıydı ki, bir babanın evladı için neler yapabileceğine, kendi hayatını nasıl hiçe sayabileceğine şahit oluyorsunuz.Aynı zamanda da merak duygusunu sömüren ve 'sıradışı' olayları kovalayan bir olay örgüsü yerine karakterlerin iç dünyalarını ve çatışmalarını tanımamızı sağlayan geri planda duran bir olay örgüsü kurulmuş.Dizinin içinde istisnasız herkesin bir suçu veya bir günahı var. Ama buna rağmen bazen karakterlere ayrı ayrı o kadar acıyorsunuz ki günahlarını unutuyorsunuz bir anlık. 
   
Oyuncuların hepsi benim muazzam diyebileceğim oyuncular: Haluk Bilginer, Nur Sürer, Ali Atay, Okan Yalabık, Serkan Keskin, Tülin Özen, Bartu Küçükçağlayan.. Daha ne olabilir ki zaten.. Kötü oynanmış diyebileceğim hiçbir sahne yoktu dizide. Hepsi bana geçti ve duygudan duyguya sürüklendim dizi boyunca. 
Jenerik müziği ayrı, oyuncuların sesleri ayrı, arada alttan alttan gelen deniz sesleri de ayrı bir şahane. Sanki evinizde ve karşınızda oynuyorlarmış gibi bir sıradanlık ama tamamen de duygularınıza hakim olan istediği gibi değiştirebilen şaheserlik. 
   Dizide aklınıza gelebilecek her türlü güzellik bir aradaydı ve beğenmemem imkansızdı.
   Daha ne kadar övebilirdim ki 😄 Bir de fragman bırakıyorum şuraya: tık

İzleyin, İzlettirin ❤ Kendinize çok iyi bakıın

3 Ekim 2019 Perşembe

Bitenler # 2

Biten ürünlerle yani çöplerle geldiiiim😋 Ben bu yazıları okumayı çok sevdiğim gibi yazmayı da çok seviyorum. Çünkü genelde insanların yorumlarına bakarak alışveriş yapıyorum. Umarım faydalı bir yazı olur. Keyifli okumalaar👋

Maybelline Fit Me Kapatıcı
Age Rewint'dan sonra en sevdiğim kapatıcı.İnce bir yapısı var ama devasa göz altı morluklarımı da bir hayli kapatıyor. Fondöten kullanmadığım için ben bunu burun kenarlarıma, çeneme ve alnıma da biraz uyguluyorum beni gün boyu tutuyor. Sürekli stokluyordum ama fiyatlar aldı başını gidiyor. Şuan kullandığım da bitince ne yapacağım meçhul.
Yves St Laurent Manifesto Parfüm
Bu parfümün 30cc miktarına tam 140 tl bayılmıştım. Şuan baktım ki 220 tl olmuş. En çok istediğim parfümdü, hayatımda hiç bu kadar güzel koku koklamadım. Ama çok çabuk bitti be. Param olsa yine alırım ama buna ayıracak kadar yok :( Alan olursa benim için de sıksın 🙏😎
Lux Aseton
Bir marketten öylesine ihtiyacım olduğu için almıştım gayet de güzel çıkardı koyu renk ojelerimi dahi. Denk gelirsem yine alınabilir.
Garnier Çift Fazlı Kusursuz Makyaj Temizleme Suyu
Öyle ayrı ayrı uğraşmıyım da hem göz hem yüz makyajını tek bir şeyle çıkarayım diyenler için efsane bir ürün. Bir de öyle güzel çiçek kokuyor ki içim açılıyor her seferinde. Başlangıçta pamuğun üzerine döküp  en az 30 sn gözlerinizin üzerinde bekletirseniz, reklamlardaki kadar olmasa da anında makyajın %90 ını alıp götürüyor. İndirimde kapmam lazım.
Rosense %100 Gül Suyu
Bilerek bunun sprey formunu almıştım. Yüzüme sıkıp tonik niyetine kullanıyordum. Gül kokusunu gerçekten hiç sevmememe rağmen kullandım. Varın siz düşünün :)
Nivea Bal Mumu Özlü El Kremi
Bunun deniz iğdelisine bayılıp kendime almıştım. Göktuğ da ballısını isteyince bunu da o kullandı. İkisi de gayet su bazlı kolay emilen el kremleriydi. Ama ben deniz iğdelisini tercih ederim, ballısı biraz bayıyor:) Denk gelirsem yine alabilirim.
Avon Attraction Parfüm
Arkadaşımın çok güzel koktuğunu fark edip markasını öğrenip aldığım bir ürün. Denemek için 30cc'lik almıştım. Bitince kesin büyüğünü de alırım diyordum ama yeni bir parfüm keşfettim vazgeçtim. Yine de alınabilir, çok güzel çiçeksi bir kokusu var ama kalıcılık konusunda bence sınıfta kalır söyliyim.
Rebul Yeşil Çay Kolonyası
Bu markaya bayılıyorum, parfüm gibiler gerçek anlamda. Kolonyada bir dünya markası gibi:) Bebek kolonyası gibi kokuyor. Hatta annem ilk kokladığında küçüklüğünüzü hatırlattı diyerek duygulandı :) Büyük boyunu da alıp eve koydu, bizi özledikçe koklayacakmış. Kesinlikle denemenizi tavsiye ediyoruuum. Yaseminlisi de favorilerim arasında.
Le Petit Marseillais Beyaz Şeftali ve Nektarin Özlü Duş Jeli
Güzel ve taze bir kokusu var ama tabiki kalıcı değil. Duşa gir çık bitti :) Nemli bir his bırakması güzeldi. Duş jeli ihtiyacında ve indirimde alınabilir.
Cresoll Siyah Şampuan
Procsin'in Alsancak'taki mağazasının açılış indiriminden almıştım. Aktif karbon ve siyah sarımsak içeriyormuş.Su gibi bir yapısı var,elden kayıp gidiyor. Adı üzerinde siyah ama saça sürdüğünüzde incecik beyaz köpükler oluşuyor ve beyazlaşıyor. Saçlarıma yettirebilmek için çok kullanmak zorunda kaldım ve çabuk bitti. Düzenli kullandım, saçlarıma sadece yumuşaklık verdi. Bir daha alacağımı sanmıyorum.
Bionet Rezervuar Blok
Tuvaletin rezervuar kısmına koyulan, kireci önlemeyi ve hijyeni sağlamayı vaat eden bir ürün. A101 markası. Her sifon çekişte suyun rengini mavi yapıyor.Hafif, taze bir kokusu var. Etkisi de baya uzun sürüyor. Bunun diğer çeşidi olan ve tuvaletin kenarına takılanları ben hijyenik bulmadığım için onlardansa bunu almayı tercih ediyorum. Denk geldiğimde yine alırım.
Biotrue Lens Solüsyonu
Doktorumun önerisiyle hep kullandığım solüsyon. Diğer markaları da denediğim için söyleyebiliyorum ki en iyisi bu. Gözyaşına en yakın formülasyona sahip bence. Her lens siparişimde Resiteden daha ucuza alabiliyorum.  
Highjenic Narsprin Çok Amaçlı Temizleyici
Herkesin evinde bu ve türevleri bulunmalı gerçekten. Özellikle lekelenen tişörtlere bölgesel uyguluyorun ve beyazları yıkarken çamaşır makinesinin deterjan gözüne bir kapak ekliyorum. Her ama her lekeyi çıkarttı şimdiye kadar. Tekrar alırım.

Yorumlarınızı bekliyoruum.Bir dahaki bitenlerde görüşmek üzeree ❤

1 Ekim 2019 Salı

Youtube Keşiflerim: BARABAR ve Daire 👀

    Herhangi bir sosyal medya hesabım olmadığı için mi bilinmez o bomboş vakitlerimi çoğu zaman Youtube'ta geçiriyorum blog. E normal olarak da sürüyle keşfim oluyor. Ama içlerinden bazıları var ki bildirim geldiği anda videolarına koştuklarım ve dinlemeye doyamadıklarııım.
     İlki, türküleri cover yaparak en güzel şekilde bize sunan BARABAR grubu.
Sadece tek albümleri olmasına rağmen dinlemelere doyamıyorum. Yeşilliğin içinde, enstrümanlarını alıp gelmiş, bir arada olmaktan ve müzikle haşır neşir olmaktan inanılmaz haz alan insanlar topluluğu resmen. Ha bir de grubun vokali, şuan acayip izlenen Mucize Doktor dizisinin meşhur Ali Vefa'sı yani Taner Ölmez. Acayip farklı bir sevecenliğiyle türküleri o kadar içten o kadar sevgi dolu söylemiş ki izlerken kendini o huzurlu ortamda hissedip türküye eşlik etmeye başlayıveriyor insan. Bazı türkülerde de hep beraber(BARABAR) söylüyorlarlar😍 Hatta bir izleyenin yorumu aynen şöyleydi: Sanki en yakın arkadaşlarım grup kurmuş da onları gururla izliyor gibi hissediyorum. Aynen katılıyorum ona. Belki çoktan denk gelenler olmuştur ama denk gelmeyenler izlemenizi ve dinlemenizi şiddetle istiyorum 😄
    İkincisi de Daire adlı Youtube kanalı. 
İnsanlar evlerinin kapılarını bu kanala açıyorlar. Evlerini, evleriyle ve eşyalarıyla  aralarındaki bağı anlatıyorlar. Kesinlikle bir sunucu yok, zaten bu da evin sahibiyle karşılıklı sohbet ediyormuş hissine sokuyor sizi. Öyle ki özellikle seçilmiş gibi o kadar iyi, temiz ve sakin insanların evlerine konuk olmuşlar ki videoyu izlerken hipnotize olmuş gibi tüm eşyaların hatta bazen düzenini beğenmediğim evlerin bile hikayesini dinlerken buluyorum kendimi. 
    Zaten şimdiye kadar izlediğim tüm ev sahipleri evlerini yaparken ya da döşerken bu işe aşırı önem vermişler. Çünkü izlerken görüyorum ki evlerindeki çoğu eşyanın büyük bir anlamı var ve benim aklıma asla gelmeyecek yerlere koyulmuş eşyalar. 
O yüzden yeni ev döşeyeceklere de fazlasıyla yardımcı olabilir bu kanal. 
Ben sanırım kanalın en çok doğallığını ve samimiyetini sevdim.
Eğer dinlemek ve izlemek isterseniz;
👀BARABAR'ın en sevdiğim türküsü için tık
👀Daire kanalının en sevdiğim bölümü için tok

Kendinize iyi bakııın🙋

Yaşanılası

  Allah der ki “Kimi benden çok seversen onu senden alırım”…. Ve ekler: “Onsuz yaşayamam” deme, seni onsuz da yaşatırım.   Ve mevsim geçer, ...