29 Kasım 2019 Cuma

En güzel dizi olabilir misin ya Game of Thrones??

  Hani insan sevdiği bir yiyeceği azar azar yer ya bitmesin diye, ya da sevdiği bir parfümü az az sıkar zor günlere kalsın diye bekletirya.. Hah işte son sezonunda aynen bu şekildeydim ben.
   Dizileri izlerken boşuna uzatılmış sahneleri geçerim hep. Sıkılırım çünkü. Ama son sezon bana bunu yaptırmadı. Hapsetti içine. Son sezon değil aslında dizinin tümü beni esir aldı.
   Bu bir tanıtım yazısı olmayacak ilk defa. İncelemelerimi, yorumlarımı, nefretimi hüznümü, iç çekişlerimi aktardığım bir yazı olacak.
   Alt tarafı bir diziden bahsediyorum tabi niye bu kadar uzattım bilmiyorum. Diziler beni çok etkiliyor. Gerçek hayatta olabilecekleri olmuşları ve olanları gözlerimin önüne serdiği için belki... Düşünceden düşünceye, duygudan duyguya sürüklenmekten kendimi bilerek almıyorum. Diziler bazen beni alıp yerden yere vuruyor bazen de göklere çıkartıyor mutluluktan. Bazen diken diken oluyorum bazen gözlerimin doluşunu iliklerime kadar hissediyorum.

got ile ilgili görsel sonucu"

   Bu diziyi son izleyenlerden biri olma şerefine nail oldum mu bilmiyorum :D Etrafımda bir tane bile izlemeyen arkadaşım yoktu, artık farz olmuştu bana.
   Bu kadar uzun dizilerde ben yeni bölüm ya da yeni sezon beklemekten nefret ediyorum, o yüzden bir bakıma da tamamen bitmiş bir diziyi izlemek keyif verdi.
  Dizide başından sonuna kadar en sevmediğim karakterden başlıyorum. Cersie... Yani bu ismi gerçek hayatta duysam yine diken batmış gibi hissedebilirim o kadar eminim ki :) "İnsan çocukları için her şeyi yapar" dizinin sonunda resmen böyle savunulmaya çalışıldı Cersie. Yok arkadaşım. İnsan çocuğu için bu kadar kötülüğü yapmaz. O sadece kibri yüzünden yaptı tüm bunları.
  Dizide başından sonuna kadar en sevdiğim karakter şüphesiz Arya oldu. Hele sonunda aldığı o intikamlar offf. Kılıcımı çıkarıp 'aaaooo yaşaa' gibi naralar atasım geldi :D
   Diziyi ne kadar sevsem de içinde ensest ilişkisinden tutun tecavüzüne cinayetine kadar her şey var ,iğrenerek izledim. Çıplaklıkta da Netflix yine yapacağını yapmış tabi söylememe gerek var mı bilmiyorum ama.
   Ha bir de son sezonun Göktuğ dahil çoğu kişi tarafından gereksiz bulunduğunu duydum ve okudum daha öncelerde. İzleyince ben de bir karara vardım tabi. Evet son sezondaki bazı yerler saçmaydı ve mantık dışıydı. Ama yok valla gerekliydi o sezon. Türk bir insan olarak ben o iyilerin kazandığı final sahnesini görmeseydim diziye neler ederdim düşünemiyorum :D.
   Tüm sezonları kapsayacak yorumlarımı sunacak olursamm, o sahneler neydi öyle. Biz Türk televizyonlarında hala yangın sahnesini beceremiyoruz bunlar kalkmış ejderhanın üzerine binildiğini dokunulduğunu yakıp yıktığını gösteriyor bize. Efsaneydi efsane başka diyecek kelimem yok. Tükendim.
   Daha bahsedeceğim çook karakter olabilir tabi. Ölümüne çok üzüldüklerimi, intikamının tadını aldıklarımı, sadakatini kalbimde hissetirenleri asla unutamam. Lakin çok uzun sürer o zaman yazı. Fazlasıyla konuşuyorum zaten bilirsiniz bu kadarı kafi :D
   Off spoiler verip vermeme derdin olmadan yazmak ne hoşmuş ya, rahatladım. Çevremle daha çook konuşurum ben bu diziyi, kestirip atamam öyle 😄
   Sizin en sevdiğiniz ya da en sevmediğiniz karakterler hangileriydii? Ya da son sezon hakkında neler düşünüyorsunuz? Yorumlarda buluşuverelim 💜

 

28 Kasım 2019 Perşembe

How I Met Your Mother ( without spoiler ) 😄

   Bazen buraya izlediğim dizi yorumlarını yazmadan önce düşünüyorum. Bu sefer de o anlardan birindeydim. Çünkü yazdığım dizi yorumları hep olumlu oluyor. Hep beğendiğim dizileri izlemiyorum tabi ama sadece beğendiğim dizileri bitiriyorum diyebilirim.
  İlk bölümden beni sarmazsa bırakıyorum. Başka bir zaman diliminde de onu tekrar izliyorum ve mutlaka birkaç bölüm daha şans veriyorum diziye.
   İşte bazen de etrafımdakiler tarafından aşırı önerilen diziler oluyor ve beni çok sarmasa da izlemeye zorlayabiliyorum kendimi. Bu dizi de onlardan biri oldu.
   Zorladım kendimi blog. Komedi sevmiyorum ben diye diye izledim ve 9 sezonunu da bitirdim dizinin :D Göktuğ da kıs kıs güldü tabi "hanii komedi sevmiyorum diyordun nolduu " der gibi :))
   Geçtiğimiz günlerde bitirdim bu accayip güzel diziyi.
   İsminden de anlaşılacağı gibi bir beyimiz çocuklarına, annelleriyle nasıl tanıştığını anlatıyor dizi boyunca. Tabi bu sıkıcı bir şekilde değil de sürekli gençliğindeki yıllardan bize kesitler sunarak anlatılıyor.
   Eşiyle tanışana kadar nasıl yıllar geçirdiğini , nasıl ebedi dostluklar edindiğini, hayatın nerelerinde tökezlediğini ve nasıl ayağa kalktığını ve daha bir çok şeyi anlatıyor izleyiciye.
   Dediğim gibi ilk bölümlerde sıkılmıştım ama devam ettikçe kahkaha sayım arttıkça arttı. Dizinin bazı yerlerinde de gözlerim dolarken bazı yerlerinde "ayy çok romantik" dediğim oldu.
   Dizinin çoğunda hatta hepsinde demeliyim neredeyse, cinsel içerikli şakalar mevcut. Ama kesinlikle diğer netflix dizileri gibi de olağanüstü  çıplaklık sahneleri yok yani, hakkını vermeliyim.
 
   Dizide o kadar güzel dostluklar gördüm ki imrenmekten kendimi alamadım. Yaşadıkları hayatın acılarını birlikte göğüslediler birlikte güldüler birlikte acı çektiler birlikte kazandılar. Daha da bir çok şey... İzlemeden bilemezsiniiiz ve anlatamam :D Spoiler içeren yazılar yazmıyorum.
   Son olarak şunu söylemeliyim dizide en en en sevdiğim karakter Barney Stinson oldu. Sonra da Marshall Erikson olabilir.( Nam-ı diğer Marshmellow 😄)

   Sizin en sevdiğiniz karakter kimdiii? Çevremde izleyen herkese ilk sorduğum sorulardan biri haline geldi. Siz de yakın çevrem olduğunuza göre size de sormalıyım.
   İzleyip beğenmemiş olan da olabilir bu arada. Neden beğenmediğinizi de öğrenmeyi çok isterim. Diziler üzerine konuşmaya bayılıyorum.
   Yorumlarda buluşalım. Hoşçakalııın. Burayı çok seviyorum 😍

23 Kasım 2019 Cumartesi

Çıldırmalık: O;ye

   Ahh enerji enerji enerjiiii. Bu aralar çok mu şarkılardan gidiyorum ben?

Aç aç, hemen aç şarkıyı ;) Birlikte dinleyelim

   Küçük sayılabilecek yaşımdan mıdır bilinmez ama bu şarkıyı geçenlerde ilk defa duydum ben. Artık evin içinde her dans etmek istediğimde bunu açmaktan hiç çekinmiyorum blog. Ben zaten ritimli ve kafiyeli şarkılara sıcağımdır her türlü :)
   Tam kız arkadaşlarla coşmalık. Terden sırılsıklam olana kadar kendini kaybederek dans etmek... Sertap Erener'in dinamik sesiyle daha bir çıldırmaca.
   Bu arada şuan saat: 22.46 . Bu saatte ne bu dans merakı derseniz hiç bilmiyorum. Sabah enerjisini anlarım. Güneş ışık ılık hava falan da akşam enerjisi nedir? Zaten bana enerji, en sinirli olduğum dönemlerden sonra ,ağlama krizinden sonra ( kriz dediysem... anlayın siz işte ) ,  bazen de böyle akşamları gelir.
   Enerjimi niye yine bloga aktarmıyorum ki dedim. Siz de dinleyiin birlikte dans edeliiim.
   Anlık yazdım ve yayınlıyorum her zamanki gibi. Bazen böyle anlık yazdığım şeylerde duygularımın önüne geçemeyip yanlış anlaşılabilecek şeyler söyleyebiliyorum bundan nefret ediyorum ama en çok bu yazıları seviyorum ne yapabilirim ki. Sizin yazdıklarınız da benim günümü güzelleştimeye yetiyor çoğu zaman.
   Mutlu akşamlar diliyoruuum💙❤

20 Kasım 2019 Çarşamba

Firmalara Nefretim

Selaaaaaaam 💙
   Bugün biraz sinirli olsam da enerjik bir giriş yapmak istedim. 3 gün mü oldu yazmayalı, öyle bir şey ama özlüyorum ne yalan söyliyim.
   Sizi sıkar mıyım bilmiyorum ama sinirimi bile aktarmak istiyorum şuan.
   Bu kadar çok sinir deyince hayati bir olay beklemeyelim tabi. Bazen gündelik yanlış giden durumlara da sinirlenebiliyor benim bu kafa :D
   Anlatayım şimdi size. Detay anlatmayı ve dinlemeyi ne kadar sevdiğimi daha önce bir yazımda söylemiştim ama kısa tutmaya çalışıcam söz, bazen ben bile yazımı okuduğumda sıkılabiliyorum :)
   Geçen hafta indirimin son günü Hepsiburada'dan tek kişilik bir yatak sipariş ettim evime. En geç 2 gün önce teslim edileceği yazıyordu aldığım gün.
   Kargomun yola çıkışı, İzmir şubesine varışı ya da teslimata çıkışı hakkında ne bir mesaj ne bir mail alabildim. Hiçbiri yok. 
   İki gündür sürekli her yeri arıyorum ama cevap yok tabi, neyse buraları anlatırsam çok uzun sürer.
   Bu sabah dışarıda işim olduğu için sabahtan bir arayayım da kargo gelecekse evde kalayım diye düşündüm ama ne mümkün. Son çare yine hepsiburadayı aradığımda bir hanımefendi bana kargomun en erken önümüzdeki cuma günü teslim edileceğini ve bugün asla teslim olmayacağını rahat olmamı söyledi.       Ben dışarı çıktıktan 3 saat sonra tak bir telefon. Beni hiç arayıp sormayan canım kargo firmamın çalışanı arıyor ve evde misiniz biz geldik diyor.
   Mesaj veya mail göndermediğiniz için işimi halletmeye dışarı çıktım, yarın tekrar teslimata çıkarır mısınız diyorum. Malesef şubeden alırsınız deyip tak kapatıyor.
   Sinirden ölüyorum ama sadece Aras kargoya sinirlenmekle yetiniyorum.
   Eve gelip hala çağrı merkezini aramaya devam ediyorum ve sonunda Balçova şubesi aramalarıma cevap veriyor kapanmasına 15 dakika kala. Neden mesaj göndermiyorsunuz diyorum. Çünkü bazı firmaların o gönderilen sms ve mail ücretini ayrıca ödemek istemediklerini ve izin vermediklerini söylüyor.
   Ben yine Hepsiburada' yı arayıp bunun doğruluğunu soruyorum ve aldığım cevap bunu doğrular nitelikte.
   "Neden bir sms ücretini ödemiyor ki firmanız , en azından bilgilendirilmemiz gerekmez mi ? Tüm durumlardan haberdar ettiniz beni maillerinizle, keşke bir tane mailinizin altında da kargo size sms atmayacak yazsanız daha iyi olmaz mı?" dedim.
   Neyse kargomun tekrar teslimata çıkması için acil bir form oluşturdu bir beyefendi. Sorun şuan hallolmadı bana geri dönüşlerini bekliyorum ama sinirim buydu yani.  Üç gündür defalarca aradım konuşmaya çalıştım kargo firmasıyla ama kısaca durum böyle.
   Benim bu olaydaki şikayetim asla çalışanlara değildi bu arada sadece firmalara yükseldim kendi kendime.
   "Sms veya mail ücretini ödesen bir şey kaybetmezsin ya. Binlerce alışveriş yapılıyor sitenden her gün,  senin insafın kurusun" diye haykırmak geliyor içimden. Evin içinde deli danalar gibi dolaşırken haykırmış da olabilirim : D
   Güldüğüme bakmayıın buraya yazınca kendi kendime komik geldim. Büyük ihtimal o şikayet bir işe yaramayacak ve ben yine o kocaman yatağı tıpış tıpış gidip taksiyle eve getireceğim, kargoya verdiğim paranın daha çoğunu da taksiciye veririm.
   Oldu bittiiiii, İrem para basıyor.

   Kargoyla ve diğer firmalarla ilgili bir sorunumun daha sonuna geldik. Sorunsuz internet alışverişi sayım o kadar az ki :)
   Buraya kadar okuduysanız nolur bana firmalarla ilgili bir kerecik bile olsun sıkıntı yaşadığınızı söyleyin 🙏 Ben mi çekiyorum sorunları bilmiyorum, içinden çıkamacağım bir hale gelmeye başladı.

   Sizin sorunsuz, musmutlu gününüz ve yarınlarınız olsun 💙
 
 

16 Kasım 2019 Cumartesi

46 Yok Olan

   Bugün 2016'daki yayın hayatında "Neden izlemedin?" diye kendime soru yönelttiğim bir diziden bahsedeceğim size.
    Bu soruma verdiğim cevabım da "Behzat Ç.'yi neden izlemediysen o sebeptendir" di.
   Geçtiğimiz yaz Behzat Ç.'yi, her bölümü 2 saat olan Türk dizisi nasıl bir solukta bitirilebilirse öyle bitirdim. Ba yıl dım. 
   Sonra Netflixte canım Erdal Beşikçioğlu'nun bu dizisini de görünce kardeşimin tavsiyesini hatırladım ve başladım.
   Başlamaz olaydım bu dizi de sardı bedenimi. Bir soluk meselesi yine yani anladınız siz😄 
   Sus da diziye gel diye uyarımı aldım ve başlıyorum.


   Netflix diziyi şöyle tanımlıyor:

Bir genetik profesörü, komadaki kız kardeşi için tıbbi ve şamanik çareleri harmanlayan bir tedavi denediğinde sarsıcı bir yan etkiye neden olur.

   Aynen böyle başlıyor dizi. Doğru tespit Netflix! Ama devamında olaylar öyle bir gelişiyor ki dizideki karakterlerin hepsiyle iç içe buluyorsunuz kendinizi. Zaten diziyi izleten de hep bu olmaz mı? 
   Dram, suç ve gizem türünde bir dizi. Behzat Ç. deki oyuncuların küçük bir kısmının bu dizide de olması ilk başta diziye ilgimin artmasına bir sebepti. Fakat daha ilk bölümlerde yer alan marjinal ve ilgi çekici sahneler bana "Bunlar gerçekte oluyor mu ya?" dedirtecek cinstendi. 
   Her bölümün sonunda diğer bölümde ne olacağını merak ederek aralıksız devam ettim. 
   Dizideki Murat'ın 5 yıldır komada olan kardeşi Ezo'yu uyandırmak için başvurduğu yolları denerken kendisinin bambaşka yollara sürüklendiğini ve etrafındakileri de sürüklediğini göreceksiniz.
   Sonuç olarak biraz karanlık biraz da sıradışı olan bu diziyi izlemenizi tavsiye ederim. 
   Televizyon hayatının yaklaşık 3 ay gibi kısa bir sürede bitmesine hiç şaşırmadım açıkçası. Çünkü bizim halkımız ihtiras sever, namus sever, tecavüz sever, töre sever. Bilirsiniz.
   
   Sizi bu dizinin güzelliğiyle baş başa bırakıyorum ve gidiyoruum. Yeterince karışık olarak sundum zaten 😄 
Hoşçakalııın❤
    


15 Kasım 2019 Cuma

Bu Nasıl Bir Aşk?

   Bu nasıl bir aşktır? Sayın Ümit Yaşar Oğuzcan ne düşündün ki bu şiiri yazarken diye sormak isterdim karşısına geçip. Bazı insanlar belki buna saplantı der. Ne yöne çekersen oraya gider gerçi ama ben çok büyük bir aşk olması tarafından bakıyorum sanırım. 
   Şiiri ilk duyduğum anı hatırlamıyorum. Yani yaşım zaman mekan hiçbir şey yok zihnimde. Sadece ne hissettiğimi hatırlıyorum. Nasıl yazdı ki bu şiiri diye düşünmüştüm ilk. Bayılmıştım da tabi söylememe gerek var mıydı bilmiyorum. 
   Hala en sevdiğim şiirlerdendir. Arada açıp okurum. Kadın sesinden pek hoş olmuyor bu şiir ama olsun, rahatlatıyor beni şiir okumak. Dün gece bu şiire denk gelip okudum bir güzel. O yüzden sizinle de paylaşmak istedim. Bir kez daha okumuş hatırlamış olursunuz. 
Aşk dolu günler diliyorum efenim, hoşçakalıın ❤ 




Sizi bir Evgeny Grinko müziğiyle de başbaşa bırakıyorum, şiiri okumak isterseniz bailangıçta şarkıyı açmayı unutmayınız ☺

MİLYON KERE AYTEN

 Ben bir Ayten'dir tutturmuşum
Oh ne iyi
Ayten'li içkiler içip
Sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum
Ayten üstüne
Saatim her zaman Ayten'e beş var
Ya da Ayten'i beş geçiyor
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor
Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz
Günlerden Aytenertesidir
Odur gün gün beni yaşatan
Onun kokusu sarmıştır sokakları
Onun gözleridir şafakta gördüğüm
Akşam kızıllığında onun dudakları
Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz
Onu siz de seversiniz benim gibi
Ama yağma yok
Ayten'i size bırakmam
Alın tek kat elbisemi size vereyim
Cebimde bir on liram var
Onu da alın gerekirse

Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem
Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
Parasızlık da bir şey mi
Ölüm bile kötü değil
Aytensizlik kadar
Ona uğramayan gemiler batsın
Ondan geçmeyen trenler devrilsin
Onu sevmeyen yürek taş kesilsin
Kapansın onu görmeyen gözler
Onu övmeyen diller kurusun
İki kere iki dört elde var Ayten
Bundan böyle dünyada
Aşkın adı Ayten olsun


Ümit Yaşar Oğuzcan

10 Kasım 2019 Pazar

Kasım Ayı Meydan Okuması ( 9. ve 10. Gün) The End 😞

  9. Soğuk kış günlerine geçiş yapıyoruz artık. Bu kış günlerinde pişirip yemekten keyif aldığın bir tarifini paylaşır mısın? Mesela meşhur bir kekin, ya da kurabiyen var mı? 

Tatlıyı genelde sevmem, aramam yani. Bir büyük pasta ile tek bir poğaçayı yan yana koysanız poğaçayı seçerim. Ama bu meydan okumanın 9. günü beni bir günlüğüne benliğimin dışına çıkardı ve yazılan tüm tarifleri okudukça canım istedi okudukça tatlı aşerdim 😄 Sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim :) Neyse benim doğru düzgün bir tarifim olmadığını söylememe gerek yok artık sanırım anladınız siz :D
   Amaa çok bir şey bilmesem de 2-3 seferdir yaptığım bir yemek var. Biraz uğraştırıcı ama benim için en güzel şeylerin bir araya gelmesiyle en sevdiğim yemeklerden biri oluverdi.

Arkadaki karışıklık için pardoon, günün birinde burada sergileyeceğimi hiç düşünmemiştim :D

Fırında Köfteli Patates Püresi

  • Önce patates püresi için 4-5 orta boy patatesi haşlamak için soyarak tencereye koyuyoruz.
  • Normal her zaman yaptığımız köfte harcını hazırlayıp küçük toplar halinde yuvarlayarak kızartıyoruz.( Çok fazla kızarmasınlar, sonra fırına koycaz çünkü.) Sonra onları soğuması için bir tabağa alıyoruz.
  • Bir tavada biraz tereyağı kızdırıp üzerine 3 orta boy domatesi rendeleyip ekliyoruz. Yarım yemek kaşığı salça ve baharatları ekleyip bir sos hazırlıyoruz.
  • O arada patatesler haşlanmıştır. Onları alıp patates püresi haline getiriyoruz, yumuşaması için biraz süt ve baharatlar eşliğinde tabiki :D ( biraz cıvık yapın ki fırına girdiğinde kurumasın)
  • En son orta boy bir borcama patates püresinin tümünü yayıyoruz. Üzerine köfteleri biraz bastırarak yerleştiriyoruz. Genelde köftelerin üstüne gelecek şekilde domates sosumuzu da kaşıkla koyduktan sonra önceden ısıtılmış 180 derece fırında 30 dakika falan pişiriyoruz.
  • Sonra çıkartıp üzerine rendelenmiş kaşar ekleyip bir 10 dakika daha fırına veriyoruz. 
  Ve afiyet olsuuuun :))
Tabiki bu benim tarifim değil internette görmüştüm ama neden tarifini vermeyeyim ki 😄 Bu kadar uğraşıp denerseniz beni anmayı unutmayın, yorulacaksınız ama iyi anlamda anın nolur 😍


10. En son gördüğün en güzel manzara neydi? İstersen anlat istersen fotoğrafını bırak.

    En son gördüğüm en güzel manzara geçen sene hastanenin doğumhanesinde staj yaparkendi :D 10 yıldır bebeği olmasını isteyen 39 yaşındaki bir annenin ikiz bebeklerini kucağına alışı ve emzirme çabasıydı. Hem hüngür hüngür ağlıyor hem de kahkaha atıyordu.  Hangi gözyaşının hangi duyguyla aktığı bile belli olmuyordu.
Hatırladığım en güzel en duygulu manzara buydu.

Kasım ayının ilk 10 gününü meydan okuyarak geçirince bu ayı bitirmişiz gibi hissettim valla.
Tekrardan Zeynep'e ve soruları yazanlara çok teşekkür ediyorum.
Devamı da gelsiiin ben hemen atlayabilirim bu ve türevlerine..
Bu ay ne kadar hüzünlü bir ay olsa da sağlıklı mutlu huzurlu günleriniz olması dileğiyle..

9 Kasım 2019 Cumartesi

Notalarla Yolculuk - MİM 🎶

   Bazı şarkıların bize her seferinde aynı şeyleri hissettirdiğini farkettiniz mi? Bazen kaybettiğimiz bir yakınımızla olan anımızı, bazen kahvesini yudumlamayı çok sevdiğimiz bir kafeyi, bazen çocukluk arkadaşımızla yaşadığımız hüzünlü hatıramızı, bazen eski bir sevgiliyi, bazen en uzun otobüs yolculuğumuzu ve daha bir çok şeyi... Bazen de hiçbir anısı olmadan sadece hissederiz.
   Şarkılar konuşan duygularımız gibi...

zaman çabuk geçse de anılar eskimiyor ile ilgili görsel sonucu"

   Dinlediğimiz veya dinlemeyi en çok sevdiğimiz şarkıları, bize hatırlattıkları anılarla ve hissettirdikleriyle birlikte paylaşmanın çok güzel olabileceğini düşündüm. 
   Böyle bir etkinlik daha önce yapıldı mı bilmiyorum ama başlatmak istiyorum.
   Müzik dinlemeyi seviyorum, her seferinde gözlerimi kapattığımda aynı şarkıyla, aynı yere aynı duygulara seyahat etmeyi çok seviyorum. 
   Hadi gelin, hislerinizin en çok yoğunlaştığı 2 şarkınızı seçin ve bize her bir şarkıda, gittiğiniz o anı, o hatırayı veya o hissi anlatın !! 
   
 O zamann başlıyorum ben.


    Cem Karaca, dinlemeyi en çok sevdiğim sanatçıların başında gelebilir. 
  Ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni. Doğarken ağladı insan. Bu son olsun, bu son...
   Her dinlediğimde gözlerimde yaşlar birikir, özellikle dedemi kaybettiğimi öğrendiğim o an gelir gözlerimin önüne. Kazadan sonra 99 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 100. gün kardeşim beni arayıp dedemin durumu kötüleşmiş, birazdan seni almaya gelicez, hastaneye annemin yanına gideceğiz dedi ve benim hayatımda yaşadığım en kötü andı bu an. Gönen'den Balıkesir merkeze normalde 2 saat süren yolu 40 dakikada aşarken hissettiğim anları hissediyorum bu şarkıda tam olarak. Güçlü olmam gerek ama güçlü olamam, küçüklüğümün eğlence kaynağı olan, kalbi dünyada tanıdığım insanların hepsinden temiz olan adam ölüyor. Ve ben onu yüz günde sadece 2 defa görebildim. İkincisinde içerideki sürem bittiği için yanından giderken "Benim gitmem gerek artık, bizi bırakma nolur dayan" dediğim anda daha önce dediklerime hiç tepki vermeyen insan ellerinin arasındaki elimi sıkıp kendine doğru çekti ve başını bana döndürmeye çalışıp büktü boynunu. Gözlerinin kenarında aşağıya akmayı hazır bekleyen bir gözyaşı gördüğüm o anı da hatırlıyorum bu şarkıyla.
  O yüzden bir şarkı ne kadar özel olabilirse o kadar özel , ne kadar anlatılmaz yaşanır olabilirse o kadar benim için.


Bazen bu şarkıyı her yerde duymaktan özellikle çoğu düğünde dinlemekten oldukça sıkıldım ama vazgeçemiyorum. Bir çok hissi bir arada yaşatıyor bana. Son 7 yılım gibi... Çünkü mutluluklarım,hüzünlerim, sevinçlerim, yorgunluklarım, özlemlerim; hepsini bir bir anlatıyor bana.
   Şarkının Türkçe anlamının da bunda çok etkisi var tabi. Göktuğ'un bunu ilk dinlettiği anı iyi hatırlıyorum. Sözlerini anlamadan bile sevmiştim.
   Bu şarkının başı biraz daha yavaş başlayıp ortalarına doğru hızlanıyor. Bizim hayatımızı anlatmanın dışında ritmini de yaşıyor gibi  :)
   16 yaşında küçük bedenlerle küçük kalplerimizle ama mantığımızı asla ekarte etmeden başlamıştı ilişkimiz. Buraya kadar varacağını kim bilebilirdi ki. Midemde kelebekler uçuştuğu, ellerimin terlediği, kalbimin taşikardik seviyedeki halini hatırlıyorum bununla. Belli bir anıyı değil yani bir çok hissi bir arada yaşıyorum. Her anı gözlerimin önüne kısa film olarak gelip gidiyor. Bu fotoğraf akışını başka hiçbir şarkıda bulamadığım için dinlemeye doyamıyorum. Otobüste pencereden uzun tepeleri izlerken, caddede yürürken, evimdeki koltukta uzanırken, durakta beklerken... Her çalışta aynı anlara dönüyorum, bir kez daha aşık oluyorum.
"Cause we were just kids when we fell in love. Not knowing what it was."
💧💧💧

  Benim seçtiğim, dinlerken farklı diyarlara farklı yıllarıma bambaşka anlarıma yolculuk ettiğim iki şarkım bunlardı. Hislerimi de en şeffaf şekilde paylaşmaktan büyük keyif aldım.
 
  Şimdi ben 3 kişiyi bu etkinliğe davet ediyorum. Davet edilenler de 3 kişiyi davet ettikçe etkinlik büyür belki ☺ Etkinliği seven ve isteyen herkes de yapabilir tabiki çok sevinirim, çok. 
Bu şekilde hem bilmediğimiz şarkılar öğreniriz hem de onların hikayelerini. Dolayısıyla ilk dinleyişte hoşlanmadığımız şarkıları bile farklı anıları hatırlayarak tekrar dinleme şansına erişebiliriz.
   Kendinize çok çok çok iyi bakın, hoşçakalııın ❤

Mimlediklerim:
Kağıttan Dünyam
Sade ve Derin
Kaystros Tyrha

Kasım Ayı Meydan Okuması (7. ve 8. Gün)

Meydan okumanın son günlerine yaklaşıyoruuz. Ne çabuk bitiyor ya, çok eğlenceliydi. 7. Ve 8. Günü birleştirip yazdım bugün. Keyifle okursunuz umarıım😄

Hayatında seni yönlendiren en belirgin duygun nedir?

   Bu soruya aklıma ilk geleni söyleyeceğim:

 Merhamet...
   Merhamet kötü bir kavram değil tabi ama aşırısı olunca pişmanlığa dönüyor gibi. Çokk aşırı çabuk affediyorum aşırı çabuk unutuyorum. İnsan bazen kin beslemek istiyor anlıyor musun blog. İntikam gibi şeyler, bir gaza gelmek yeni... Ama olmuyor. Benim gibi üşengeç bir insanın da kin tutması beklenemezdi zaten, üşeniyorum ben. Ne gerek var şimdi kötü olmaya diyorum. Önceden böyle olmadığımı hatırlıyorum ama salmışım artık. Naparsan yap diyorum keyfimi bozamazsın :D


Neden blog yazıyorsun? Blogu sevme sebebin nedir?

İlk olarak Göktuğ'un kardeşinin sahibi olduğu Umut Durakları blogunu okumaya başlamıştım. Açıkçası daha önce blogun sadece ismini duymuştum bu kadar kolay ulaşılabilir ve bu kadar özgür bir ortam olacağını düşünmemiştim. Anıl'ın yazılarını kontrol ediyordum arada yazmış mı diye :)) Sonra sen de yazsana mevzuları oluşunca Göktuğ ile ortak bir hesap açalım dedik. Tek bir yazıyla aramıza katıldı ve gitti sağolsun :D Tek devam ediyorum ama blogun ismini de çok sevdim, böyle kalacak.
   Yazma isteğim, günlük tutma isteğim çok aşırı olduğu için bunları yapmayı çok sevdiğim için burayı da çok seviyorum. Her gün yeni şeyler öğreniyorum. Yeni arkadaşlıklar ediniyorum. Sadece yorumlarda bile sohbet etmek insana güzel hissettiriyor, bayağı güzel. Günlük hayatımdan biraz olsun uzaklaşıp bambaşka dünyaya dalış yapıyorum yazarken ve okurken. İnsanları gözlemlemeyi de çok sevdiğimdendir belki blog dünyasında da insanları  tanımayı seviyorum.
 
  Hepp yazalııım, hiç bitmesin burası 💚

8 Kasım 2019 Cuma

Kargo, Uyku, Fasulye Üçgeni

Seelaaaam, 
   Bu aralar mimlerden yürüyordum. Bayağı hayatımı geçmişimi kendimi tanıttım gibi hissettim. Ben buyum bunu yaparım der gibiydim hepsinde :) 
   Şimdi biraz bugünlerimi anlatayım dedim. Sen bugünlerde farklı napıyorsun ki ne anlatacaksın deme blog içimden geldi :D
   Sabah 10 gibi kargo görevlisinin aramasıyla uyandım. Tam alarm sanıp kapatmıştım ki ekrana bakınca numarayı gördüm. Sabahki sesimi ben bile duymaya tagammül edemediğim için ııh yapıp boğazımı temizleme çabamdan sonra açtım. Adres karışık kuruşuk yazıldığı için onu teyit etti ve 15 dakika sonra kapıdaydı. Heyecanla kargomu açma işlemimden sonra ( yeni gelen kargoya bayılırım😍) yorganımın sesi geldi kulağıma. "Gece çok geç yattın 10 senin için erken" diyordu. Kargocudan önce yüzümü foşurdatmama rağmen gözlerimle yorganın arasına girmedim ve uyudum. Uyansam bilr kendimi geri uyutma gibi gizli bir yeteneğim var benim. Uykuyu sevmeyen insanlara hayran olduğum kadar kimseye değilim vallahi :D Neyse kaçta uyandığımı söylemiyim utanıyorummm.
   Sonra tabi kahvaltı, kahve ders çalışma seansları falan...
   Akşam için de kuru fasulye yaptım. Tazesi olmadığı için ve marketteki paketlilerin de oldukça geç haşlandığını bir arkadaşımdan duyduğum için ilk defa konserve bir şey aldım. Sanırım benim aldığım kuru olanı değildi ama olsun. Ben zaten barbunyayla fasulyeyi bile ayıramam.
   Konserve fasulye nasıl yapılır diye video da izledim tamamdır :D Normalini biliyorum ama ne bileyim belki konserve farklıdır diye düşündüm, değilmiş. Düz fasulye yemeği tarifi... Aşırı çabuk pişti tabi ama farklıydı be. O konserve tadını aldım yani. Pilavla iyi gitti ama çok da sevdiğim söylenemez, o ağızda dağılan fasulye tadı yoktu.
   "Ne anlattın be irem sanki fırında kaburga dolması yaptın" diyor içimdeki ses beni uyarıyor. 
    Ben gideyim. Kargo, uyku ve fasulye etrafında dönen bu yazımı yine içimi dökmek eylemini gerçekleştirmek için yazdım. 
   Hoşçakalıııın daha akıllıca, sanat kültür dolu yazılarda görüşmek üzeree 😄

Hakkımda Bilmediğiniz 11 Şey 🙆

   Merhabaaaa,
   Lerzan Kara'danın başlatmış olduğu, Deep'in de beni çağırdığı bu etkinliği de çok sevdim. Hemencecik soruları cevaplıyoruuum 🙋


Kendinde sevmediğin özelliğin nedir?

   O kadar çok ki sevmediğim özellik, cidden tam benlik soru. Bana en çok zorluk çıkartan yönüm kesinlikle sinirlenince sesimin tonunu ayarlayamamam. İkincisi de kendime karşı çok acımasız olmam olabilir. Buraya tekrar tekrar sevmediğim yönlerimi yazarsam kendimi sevmeyi devre dışı bırakırım diye korkuyorum :)

En büyük takıntın nedir?

   Takıntı mı bu bilmiyorum ama mesela bir mağazada yada küçük bir dükkanda farketmez, o dükkana giren kişi asla satıcıyı yada satış elemanını hor görür gibi üstten bakar gibi " sen " diye hitap ederek konuşmamalı. O kadar çok sinir oluyorum ki buna. Dışarıdayken insanların davranışlarını gözlemlemeyi gerçekten çok seviyorum ve görüyorum ki sen diye hitap edilen insanların suratı bir anda değişiyor, çoğunlukla ekşiyor. Biri yanımda başka birine üstten bakan ses tonuyla "bir bakar mısın, hey sen" diye seslendi mesela geçen gün. Çok sinir bozucu değil mi, bir tek ben miyim bu duruma sinirlenen? Özellikle tavır ve ses tonu çok önemli tabi bunu belirtmeliyim. Çok uzattım yine aman allahım. Gelsin diğer soru :)

Kimsenin bilmediği bir sırrın var mı?

   Yoo, aynı kişinin bildiği birçok sırrım var. Ama sana söylememmm blog :D

 Hayattaki en büyük başarın nedir?

   Şuan hayatımda büyük başarı diyebileceğim bir şey yok benim ya. Daha ne kadar yaşadım ki, iş tecrübem bile yok. Mesela başarısızlıklarımı sorsan çok şeye cevap verirdim. İlk soruda kendime ne kadar zararlı olduğumu söylemiştim hatırladın mı blog bak :D
   Aaa şimdi aklıma basit bir şeyy geldi, çok büyük başarıydı o zaman benim için. 7. Sınıfta okulda her hafta yapılan bir deneme sınavında 34. olmuştum. Başta takmamıştım. Ama tüm arkadaşlarım gün içinde gelip gelip ''İrem noldu sana bir an listede yanlışlık var sandım'' dedikçe devreler yandı bende. Gittim boş bir tuvalette ağladım bir güzel. Nasıl bir hırs yaptıysam artık bir dahaki haftaki denemede 1. Olmuştum. Benim gibi herkes şok olmuştu.Çünkü ben sadece ilk 10'a sonlarından girebilen bir öğrenciydim.  Aklıma gelen en başarılı hissettiğim andı :D Aman ne büyük haz :)))

Seni en mutlu eden şey ya da şeyler nelerdir?

   Güzel bir kahve kokusu, kibar insanlar, güneşli ılık hava, çok beğendiğim bir kitabın daha başlarında olmam falan filan :))

En sevdiğin ünlü kim?

   Bu soruda aklıma ilk gelen ünlü Cem Adrian oldu. Çünkü konserine gitmeden önce onun hakkında hiçbir şey bilmeden sadece şarkılarını çok sevdiğimi ve beni dinlendirdiğini hissediyordum. Konserinde konuşmalarına, tavrına, esprilerine ve özellikle egosuzluğuna hayran kaldım. Seviyorum yani. Bu arada Cem Adrian'ın ses tellerinin normal bir insanınkinden 3 kat uzun olduğunu biliyor muydunuz? O muhteşem sesleri çıkarmak başka bir mucizeyle mümkün olamazdı zaten :)

Şansa inanır mısın? Şans getirdiğini düşündüğün eşyan var mı?

   Şansa inanırım ama ne yazıkki hep şanssızım. Oyunlarda da katıldığım çekilişlerde de bu hep böyle oldu. Belki bir gün yüzüme güler. Gülene kadar çekilişlere babamı sokuyorum. Babam şans abidesi olabilir :) Şans getiren eşya varsa bana da haber verin nolur :D

Hayalindeki meslek ve nedeni? 

   Küçüklüğümden beri annem beni eczacı kızım benim diye severdi. İlkokul birinci sınıftaki okuma bayramımızda eczacı olmam da bu yüzdendi. Sonra bu fikirlerim değişti tabi ama sağlıktan hiç kopmadım, aklımda hep insanlara yardım ettiğime birebir şahit olmak vardı. Sonra bu meslek hayali diyetetiğe ve psikolojiye kaydı. Sonuç değiştiremem tabi, mesleğimi de seviyorum ama sanırım aklımda hala bir psikoloji var, inkar edemem :)

Kafan bozukken yaptığın şeyler nelerdir?

Eğer bir şeyden dolayı kafam bozuksa onu düşünmemek için temzilik yapabilirim dizi film izleyebilirim.Bana onu düşündürtmeyecek her şey yani :D Eğer birine kafam bozuksa da uyurum net.

En sevdiğin film ya da dizi?

   En sevdiğim dizi için bir çok seçeneğim var , aklımda deli sorular. Tek bir cevap vermem gerekiyorsa en son 9. Sezonunu izlediğim "The Walking Dead" demek istiyorum. Film olarak da "Babam ve Oğlum" diyeceğim. Defalarca izleyebilirim. Her seferinde Göktuğ ile ağlamak suretiyle izleyebiliriz.

Kendine hangi sorunun sorulmasını isterdin ve cevabın ne olurdu?

   Çok ütopik bir şey değil benimki. Son 4 senedir neden hemşireliği seçtiğimi soruyor neredeyse herkes? Ben de buradan bir açıklık getiriyim diyorum, yine kimse duymayacak olsa da..
  Daha bugün kurstan yeni tanıştığım bir arkadaşım da bana bu konudan bahsetti. "Çok sosyalsin ve tatlı bir sohbetin var" dedi önce. Devamında da "Hemşirelik mesleği sana pek uygun olmamış sanki" dedi.
   Ellerimi yanlara açıp yüzüne doğru "Neden?????" demek isterdim ama otobüse binmek zorunda olduğumuz bir andı ve soramadım, geçti.
   Yani sosyal ve hoş sohbet olmam için teşekkür edebilirim belki ama sen hoş sohbet olmamdan memnunsan hasta ve yakınlarının da bundan memnun olmasını istemez misin? İnsanlar bunca yıl hemşirelerin suratsız ve kaba olduğundan yakınırken biz ısrarla bunu değiştirmeye çalışan bir nesilken bunu söylemek niye?
   4 sene boyunca bu aşılandı bize, abartmıyorum gerçekten. En az haftada bir hocamız illaki şu cümleyi kuruyordu: "Yatakta yatan ya da yanında bekleyeni kendi anne veya babanızmış gibi düşünmeyi unutmayın."
Bu cümle hala benim beynimin içinde yankılanır, hasta odasına her girişimde de yenilenir, güçlenir.
   Bizim de kendi sorunlarımız olabilir ve bazen gerçekten suratsız olabiliriz tabiki, ama şuan bizim haklarımızdan değil genel hemşirelik durumundan bahsettiğim için bu konuya girmedim.
Neyse sonuç olarak mesleğimi isteyerek seçmedim, ama şuan geliştirmek için kendimi adayacak kadar çok seviyorum. Eğer sohbetim iyiyse hastalarımla da yanındaki çoğu zaman çaresiz hisseden yakınlarıyla da bunu paylaşmaktan çekinmek istemiyorum. Ben boşuna sağlık seçmedim, insanların yüzündeki gülümseme odadan çıkarken her şeyime bedel oluyor.
                        ................................
Eveet bir mimi daha çok konuşarak sonlandırıyorum. İsteyen herkes yapsın bunuu. İçimi döktüm yahu, pirüpak oldum yine. Kısa sürmez umarım 😄

Kendinize çok iyi bakııın 💜

Lösemili Çocuklar Haftası ( 2-8 Kasım)

   Türkiye' de her gün 16 yaşın altında 1200-1500 yeni lösemili çocuk vakası bildirilmekteymiş. 
  Şu sayıya bakar mısınız? Küçücük bedenleriyle, kocaman bir kanserle kocaman tedavilerle savaşmak zorunda kalan çocuk sayısına bakın. 
   Daha geçen sene çocuk onkoloji bölümünde çalışan arkadaşım her öğle arası gelip bir hastamı daha kaybettim diyordu bana. Sadece bizim hastanemizde her gün birinin savaşı sona eriyordu. Bu çocuklar neden tek başlarına savaşsınlar ki, neden ilik nakli bekleyerek kaybetsinler hayatlarını? 
   Hastaneye gittiğimizde her genel tarama için 4 tüp kan veriyoruz. 
   İlik nakli için sadece 3 tüp kan vererek bağış bekleyen bir çocukla kök hücrelerinizin uyuşma şansı yakalayabilirsiniz. Şans diyorum çünkü küçücük bir kalbe ışık olmanın mutluluğu tarif edilemez öyle değil mi? Hem onun küçücük kalbinin hem de ailesinin hayata dönmesini sağlayabiliriz. Bedava kök hücrelerimiz sürekli yenilenebiliyorken neden hasta olana bunları vermeyelim ki... 
   Geçen sene Kızılay'a kök hücrelerimi, Kemik İliği Bankasına koymaları için vermiştim. Engel olacak hiçbir hastalığım olmadığı için de kök hücrelerimin bankaya koyulduğunu yazan mesajı aldığımda dünyalar benim olmuştu, inanın. 
  Şimdi Kızılay'dan her mesaj geldiğinde sanki biriyle uyuşmuş da benden tekrar nakil için izin isteyeceklermiş gibi hissediyorum.
   Hala bir haber yok ama umutla bekliyorum. Etrafımdaki herkesin de bu umudu yaşamasını yaşatmasını istiyorum.


 Siz de o çocukların umutlarını yeşertmek, ümitlerine hayat olmak istemez misiniz?
   

Ayrıntılı bilgi için Kızılay'ın kök hücre için bilgilendirme yazısının linkini bırakıyorum:



Geçen sene kök hücre bağışı yaptıktan sonraki düşüncelerimi ve bu aşamayı ayrıntılı anlattığım yazımın da linkini bırakıyorum:






6 Kasım 2019 Çarşamba

Kasım Ayı Meydan Okuması ( 5. ve 6. Gün )

   Mimlere yetişmekte zorlanıyorum deseem 😄Ama hepsini de yapmak istiyorum. Şuan tam yazacak havamdayım hepsine yetişmeye çalışıcam. Dünün konusuyla bugünü birleştirip sunuyorum şimdi :

Gözünü kapat ve hayal kur. Şuan nerede olmak ne yapmak istiyorsun, anlat bize.

   Şuan bir sahilde şezlonguma uzanmış kitap okumak istedim dalga sesleri eşliğinde. Ama çok büyük dalgalar değil korkarım yoksa :) Hafif bir rüzgar esiyor, ne terleten ne üşüten. Hafifçe vücuduma değip kaçıveren... Sahilde kumlarla oynayan çocukların sesleri geliyor kulağıma. Buğday tenli olanı ''Elini o kadar sokma köprünün altına yıkılacak şimdi'' derrken yıkılıyor kumdan köprü. Esmer olan üçüncü çocuk da tam kovasına su doldurup köprünün altına dökmek için denizden geliyordu ki yıkılmış köprüyle birlikte o da yıkılıyor, kalakalıyor. Yüzündeki ifadeye kahkahalarla gülüyorum. Bir daha asla aynı güzellikte yapamayacağını düşünüyor belli ki. Güldüğümü farketmiyor tabiki, gözü kimseyi görmüyor
   Gözlerimi kapatıp kendi köprümüzü yaptığımız zamanlara gidiyorum birden. Bozan kişi tamiratını da tek başına yapardı, kural buydu bizde :D Buz gibi maden sodamdan bir yudum daha alıp kitabıma gömülüyorum yine sonsuz huzurumla...



Bir şehir olsan hangi şehir olurdun? Neden?

   Ben net İzmir olurum şuan. Ha çok bir şehir mi gördün dersen görmedim blog. Ama Balıkesir olmayacağımı biliyorum. İnsan memleketinin ismine de cismine de bu kadar mı alışamaz, alışamıyor işte.
   İzmir' de iki defa kayboldum ve ikisinde de bana aşırı yardımı olan insanlarla denk geldim. Etrafımda İzmir'e yeni gelen arkadaşlarımdan da aynı şeyi duydum hep. Kime yol yordam sorduysam hoşgörüyle hatta hemşehrilikle cevap verdi dediler. İzmir böyle gelmiş böyle gidiyor diye düşünüyorum. Ben de bana yol soranlara, o yol sorduklarımdan gördüklerimi uyguluyorum :) İzmir benim özgürlüğümü bulduğum şehir, insan için daha ne önemli ki :) Yeterinde özgür hissedemediğin yerde yaşamak ister misin? 


Bugünü de yazıp çizdiğime göre kısmet yarına olsun. Hoşçakalıın 😉




10 Yaşıma Uzanan Mektup - Mim

   Mimi Deep (Sade ve Derin)'in blogundan okuyunca çok heyecanlandım ve yapmaya karar verdim. Sevgili Sessiz Umman başlatmış. Deep sayesinde onun da blogunu keşfetmiş oldumm. Mimi cevaplayan arkadaşlarımın mektuplarını da okumaya doyamadım. 🙆
   Aslında bu mimde sadece 13 yıl öncesine gideceğiz. Okuduğum blogger arkadaşlarımın içinde 50 yıl öncesine gidenler olduğu için bana çok da bir şey anlatamayacakmışım gibi geliyor mektupta ama olsun. Bir başlayalım belki gelir gerisi. Belki de o 10 yaşındaki kıvırcık kıza söyleyeceklerim çoktur.


    Sevgili kıvırcığım,
   Öncelikle şuradan başlamam gerekir ki ileride bu gür saçın hala var olacak ama kıvırcıklığından eser kalmayacak. Çünkü annen saçlarını kısa kesecek çok yakın bir zamanda. Eğer o sınıfındaki ismini hatırlamadığım kız yüzünden bitlenmeyi önleyebilseydin saçlarının kesilmesini de önleyebilirdin belki bilmiyorum.
   Şuan hayata dair çok amacın yok biliyorum. Sadece annenle baban artık kavga etmesin istiyor olabilirsin, çok şey yaşadın biliyorum. Ama kötü günler geride kalacak, daha iyiler. Aklın orada kalmasın.
   Liseye kadar çok başarılı devam edeceksin derslerine. Evet Fen Lisesi kazanacaksın ailenden pek de uzağa gitmeyeceksin ama yurt deneyimi yaşayacaksın. Bu yurt deneyimi hayatın ve seçimlerin için inanılmaz şeyler katacak sana, erken olgunlaştıracak seni.  Ve seni üzmek istemezdim ama lisede derslerinde çuvallayacaksın. Hazır ol diye söylüyorum bunları sana. Şok olma nolur. Sadece hayatın keyfini çıkar. Sen çıkarsan da çıkarmasan da yıllar geçiyor.
    O lisede mutlu olmanı sağlayacak tek şey ikinci sınıfta tanıştığın erkek arkadaşın olacak. Ona sımsıkı tutun dememe gerek yok, çünkü hayattan azıcık da olsa tat almayı ancak onun sayesinde başarabileceksin. Söylememe gerek yok sanırım ama hala onunlasın.
   Ha bu arada okuldaki yönetime ve hocalarının bazılarına gerektiğinde karşı çıkmayı bil lütfen.
   Ailenden çok fazla destek görmeyeceksin bu konuda, 'her zaman öğretmen iyisini düşünür' diye yetişmişler haksızlık etmeyelim ama sen tek başına karşı çıkabilirsin hepsine. Seni ve arkadaşlarını sadece yurtta kaldığınız için aşağılamaya kalkan okul müdürü sana bağırmaya yeltenip okuldan atmakla tehdit ettiğinde ve din öğretmeninin sana bir konuda iftira attığında lütfen ileride mutlaka onların karşısına çıkacağını söyle. Ne yaparlarsa yapsınlar bildiğin yoldan dönme, sen doğrusun, onlar kötülüğün vücut bulmuş hali.
    Üniversitede hiç tahmin etmediğin bir şehri ve neredeyse Z planı olarak gördüğün bir mesleği kazanacaksın. Ama merak etme o direttiğin sağlık alanındasın. Hatta yüksek lisans için diretiyorsun şimdi de :) Bu konuda son söyleyeceğim şey lütfen İngilizce'ye yabana atma ve kendi başına da bir şeylere çabala.
   Çevrendekiler bu meslek seçimin yüzünden ne kadar sırt çevirse de sana, umursama. Hepsi, özellikle annen en sonunda kabulleniyor bu durumu, yeter ki sen mesleğinin ve seçiminin arkasında dik dur. Ağlamaktan bunu pek başaramayacaksın ama dene.
    Kendini bazı anlar yalnız bazı anlar çaresiz hissedeceksin. 'Bu halim ebedi kalacak bu durum asla düzelmez' diyerek uyuduğun günler geçiyor güven bana. Bitmez dediğin her günün ardından o güneşi batırıp ertesi gün yepyeni bir güne uyanıyorsun.
   Üniversiteyi kazanarak gittiğin şehirle birlikte ruhunun her yerine işleyecek özgürlük ve sen kendini bulacaksın tam anlamıyla. Kendin gibi hissederek düşüncelerini söylemekten pek de korkmayacaksın. Kendini tanıdıktan bir süre sonra da blog yazmaya başlayacaksın. Öyle tuhaf tuhaf bakma kağıda, şuan b'sini bile bilmiyorsun biliyorum ama karşına çıktığında düşüncelerini açıklayabildiğin bu yeri bulduğun için çok seveceksin.
   Görünüşünü ve kullanmaya yeni başladığın gözlüğün sana yakışmadığını kafana takmamaya çalış, Lise sonda o gözlükten lense geçiş yapacaksın ve arkadaşların evrim geçirdiğini düşünecek. Çok şaapma yani, geçecek 😁
    Gülüşün hala değişmedi. Sana kapı zili lakabını takacak olan sevgilin her an bu zili çalmaktan çekinmiyor.
   Hala insanlarla telefonda konuşmayı çok sevmiyorsun. Hala az arkadaşın var ve bu durumdan mutlusun. Annenin seni düzeltmeye çalıştığı şu konu var ya sinirlendiğinde sesinin yükselmesi durumu hani. Hah bu durumu biraz törpüleyeceksin ama yeterince iyi olamadın hala.
  Ve sana yalvarıyorum çevrendeki herkesle bol bol fotoğraf çekin, onları her mutlu anda konuştur çektiğin videolarda. Çünkü daha sonra elinde bir tek o güzel anılar kalacak.
   Son olarak lütfen yakın sandığın arkadaşlarına bile içindekileri tamamıyla anlatma. Üzüleceksin onları yüzüne vurduklarında.
   Sana söyleyebileceklerim bu kadar Küçük Ben.
   Gülüşünü hiç kaybetme. Yıllar çabuk geçiyor.
   Seni sen olduğun için çok seviyorum


İmza
23 yaşındaki Sen
6 Kasım 2019 / 18.30

Ben mimlenmeden fikri çok sevdiğim için yaptım. Okuyan ve 10 yaşına seslenmek isteyen tüm arkadaşlarım yapabilir tabiki, hepsini okumaktan büyük mutluluk duyarım. , Benim mimlediklerim de şöylee:

Esaretsiz Tilki
Yaşamdan Yazılar
Nuroviç

Hep sevgiyle kalııın💓

 

4 Kasım 2019 Pazartesi

Kasım Ayı Meydan Okuması 4. Gün (Bugünlük Küçük Sevinçler) ☺

   Dün Yökdil zordu blog, Gerçekten zordu. Kendimi salak gibi hissettim. Çünkü geçen senekine girdiğimde daha az şey biliyor olmama rağmen bu senekiyle yarışacak gibi hissediyorum puan konusunda. Sınavdayken aklımla birlikte bir de lenslerim beni yarı yolda bıraktı. Normalde astigmatlılar bilir önünü bile bulanık görürsün. Hah işte o bulanıklıktan çok daha fazlası oldu dün sınavda, lens gözümdeyken. Ellerimin temiz olduğunu bildiğim için arada bir yukarı aşağı oynattım ama yok, en son lense "senin insafın kurusun" diye bağıracaktım. Bağırmadım blog ama lensi oracıkta çıkarıp sıramın üzerine koydum, çıkarken çope atmak için. Sonra da "gözümü seveyim" dedim ve sınava devam ettim. Evet bu badireden sonra söyleyebilirim ki sanırım benim yüksek lisans başvurusu önümüzdeki yaza kaldı.
   E napalım. Çalışmaya devam, daha bir hırslandım sanki.
   Neyssse meydan okumanın bugünkü konusuna bakalım o zaman.
 Ben sorudan sadece bugün hissettiğimiz yani anlık küçük sevinçleri paylaşmamız gerektiğini anladım. Öyle değilse bile ben böylesini yapıyım, daha çok sevdim 😍




☺ Hava sevdiğim gibi ne kapalı ne açık, tam bir hırka havası...

☺ Bazı insanlar hala kibar. Teşekkür ederim, pardon geçebilir miyim, kusura bakmayın gibi cümlecikleri kullanmaya yatkınlar.

☺ Ailem sağlıklı, sevdiğim ve yanımda durmasını istediğim herkesin bana değer verdiğini hissedebiliyorum. ( yanımda durmasını istemediğim insanlar pek de umrumda değil 😄 )

☺ Bugün zor uyanmama rağmen derse gitme azmini içimde hissederek yüzümü soğuk suyla foşur foşur yıkadım.

☺ Makyaj yaptım. 

☺ Ailemle konuştum ve mutlu olduklarını hissettim.

☺ Sabah kurs arasında uykumun olduğunu hissedip mis kokan kahvemi içtim.

☺ İzlediğim bir dizinin yeni sezonu çıktığını öğrendim ve izlemeye başladım.

☺ Saçlarımı kestirdiğimden beri şekillendirmeyi seviyorum, bugün de sevdim.

☺ Lahmacun yedim.

☺ Mutfak tezgahını çamaşır suyuyla temizledim.  (küçük terapim :D )

Benim aklıma gelen bugünkü küçük sevinçlerimi okudunuz az önce. Sabahtan itibaren beni mutlu eden anlık şeyleri not aldım. Bir yerden sonra kopmuşum :) olsun aklıma geldiği kadarıyla artık. Son madde için ayrıca bir gün yazmak istiyorum buraya. Bazı ev işlerini seviyorum ve bir tane en sevdiğim var ki bugüne kadar onu seveni hiç görmedim :D Bir gün yazışırım konuşuruuuz. Şimdi kaçıyorum. 
Hoşçakalııın❤

Not: Bu aralar Yökdil'den çokk bahsettim artık konuşmayacağım bu konuda söz. Kendimden sıkıldım vallahi

3 Kasım 2019 Pazar

Kasım Ayı Meydan Okuması 3. Günden Seslenebilir miyim? 😎

   Aslında buraya yazmak için bir çok konum birikmesine rağmen şuan bu meydan okumaya katılmaya karar verdim. Diğer günleri atlayıp bugünden başlıyım diyorum, katılabildiğim kadar diğer günlerde de bir selam ederim mutlaka :)
   O zaman birbirinden güzel sorular barındıran bu meydan okumanın sahibesine de bir selam ediyorum, emeğine kalbine sağlıık : TıkTık
   Neleri seviyorum diye düşündüm, bugünkü yazısını yazan arkadaşlarımınkilere de baktım, ne kadar ortak zevkler varmış. Farklı bir şeyler bulayım ben de biraz daha derinlemesine düşünüp dedim ama yok. Yine içimden geldiği gibi başlamaktayım :)


''Şuan aklına ilk gelen 'seviyorum' dediğin şeyler neler? Bir liste yapsana bakalım neler çıkacak ortaya?''

  • Uyumayı
  • Erken uyandığım zamanlardaki huzuru  (Tezatlık arşa kadar 😍)
  • Sushinin her çeşidini gömmeyi
  • Sütlü kahve içmeyi
  • Her sınavdan sonra gelen rahatlığı
  • Kivi ve limonu (Bakınız fazla ekşiciyim ben)
  • Brokoli salatasını
  • Beyaz sabun kokusunu
  • Sürpriz hediyeler almayı ve sevdiklerime hediye seçmeyi
  • Balkona çıkınca içe çekilen temiz havayı
  • Detaylara önem veren ve bencil olmayan insanları ( Bana bir şey anlatacaksanız detaysız anlatmayın, çok soru sorarım sıkılırsınız 😁)
  • Çocukları ve yavru hayvanları
  • İzmir'e geldiğimde oluşan özgürlüğümü
  • Blog dünyasını, yazmayı ve yorum yapmayı
  • Herhangi birinin çocukluk anılarını dinlemeyi ve görmeyi
  • İnsanlara çarpmadan ya da şimdi bana doğru gelen insan sağımdan mı yoksa solumdan mı geçmek istiyor karmaşasını yapmadan, kulaklığımla sonsuzca yürümeyi
  • Ev aksesuarlarına bakmayı ve online alışveriş yapmayı
  • Dizi ve film izlemeyi
  • Sevdiklerimi mutlu etmeyi
  • Mesleğimi  (Bu kelimeyi kullanmak çok gariiip 😆)
  • Ailemin ve sevdiklerimin sağlığını
  • Okumaya devam etme isteğimi
  • Erken evlenmek istemeyen insanları 
      ( Garipsemeyin ;) Bundan kastım şu: etrafımda mesleği olmayan ya da mezun olup hiçbir işte çalışmadan evlenen o kadar çok insan var ki, yıldım 😣)
  • Ve son olarak Göktuğ'u...Onunla geçirdiğim 7 yılımı ve geçirmek istediğim yıllarımı 
         (Göktuğ'u tanımayanlar olabilir, bu blogun hiç yazmayan diğer sahibi kendisi 😊 )
         çok ama çokk seviyorum ❤


   Sona sakladım, iliştirdim


Ne kadar ilham veren bir meydan okuma bu ya :) 
Günümüzün güzel geçmemesi işten bile değil.
Sevgiyle kalın...


Yaşanılası

  Allah der ki “Kimi benden çok seversen onu senden alırım”…. Ve ekler: “Onsuz yaşayamam” deme, seni onsuz da yaşatırım.   Ve mevsim geçer, ...