31 Aralık 2019 Salı

İki Tane Yirmi 🎈

  Banyoyu, mutfağı dip bucak temizledim, bulaşıkları attım makineye. Şimdi yayıldım ve kendime "bloga ara vermene gerek yok İrem" adı altındaki telkinlerimden sonra yine geldim yerime. Gecenin bu saatlerinde ya da sabahın erken saatlerinde zihnim apaçık ve yazma isteğiyle dolup taşıyor. Şu aralar da yılbaşı hediyesiydi planıydı derken konumuz bu oldu.

  Yılbaşı demek küçüklüğümde çok normal her zamanki bir gündü benim için. Öyle yeni yıla nasıl girersen öyle olur modum da hiç olmadı doğal olarak. Ama bu konuya dair ilk hatırladığım şey lise son sınıfta yeni yıla test çözerek girmemdi. Bilerek isteyerek yaptım bunu blog :) Belki dedim gerçek olur :)
   Sonra yaşım arttıkça ailemin evinden uzaklaştıkça yılbaşı kültürünü daha doğrusu heyecanını yaşamaya başladım. Şimdi sabah olsun da gece arkadaşlarımla vakit geçiriyim diye bekliyorum mesela. Heyecan heyecan heyecan...Yeni bir ajanda almaya, yazı yazarken defterin sağ tarafına başlamaya, yeni bir eve taşınmaya, çok beğenerek aldığın bir nevresimi serip üzerinde uyumaya ve daha birçok yeniliğe benzetiyorum ben yılbaşını. Taze umutlar, temiz başlangıçlar, geride bırakılmışlıklar...
    2019 senesi hala bitmemiş gibi hissediyorum. Yeni yıla da nasıl alışacağımı hiç bilmiyorum bu heyecana rağmen. Biz 2-0-1 rakamlarına alıştık on yıldır. Şimdi iki tane yirmi yazmak zor olacak, önemli yerlere yazdığım dilekçelere tarih atarken yine bir sürü kağıt harcayacağım kesin. Ama gelsin dimi 2020? Hepimiz yeniliğe bayılırız.
   2020'ye dair koyduğum hedefler hala geçerli. Aslında hayatıma dair yapmak istediğim çok şey var ama ben önümüzdeki yılda onları yapamayacağımı düşünüp yazmamıştım. Yazmadığım halde gerçekleştirirsem mutlaka buraya not düşmek istiyorum.
    Şimdiden iyi yıllar o zaman 🎈

28 Aralık 2019 Cumartesi

Ağaç Ev Sohbetleri # 17 Lisede Aşk Meşk 💃

   Bu haftaki konuya haftanın sonunda merhaba demek suretiyle başlıyorum yazmaya 💙 Sosyal bilimsel gibi konuların yanında bazen böyle eğlenceli konuların da olması ağaç ev sohbetlerini daha bir eğlenceli kılıyor sanki, ne dersiniz?

LİSEDEKİ AŞK MEŞK OLAYLARI/LİSEDE SEVGİLİ YAPMAK HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUN? 
SENCE YAPILMALI MI?
 
   Bu konu hakkında yazılanlardan gördüklerimi okudum. Herkesin daha çok derslere önem verilmesi gerektiğini yazdığını gördüm genel olarak. 18 yaşımızda üstümüze öküzün oturduğu gibi oturan üniversite sınavından önceki 4 yılımızı düşününce herkesin böyle yazıp çizmesi çok normal diye düşünüyorum.
 
   Blogumun başından beri yazımı okuyanlar bilirler belki, ben bu blogu sevgilim Göktuğ ile açmıştım. Bazen önceki yıllarımıza dair bazen de özel olarak ilgi alanlarımıza dair yazılar paylaşırız demiştik. Çünkü ben tek başıma bu ortama girmeye cesaret edememiştim sanırım :D
 
   Sonra Göktuğ kendine ait sadece bir yazıdan sonra burayı bana bıraktı.
   Şimdi neden Göktuğ'dan bahsetti bu kız diyecek olursanız hemen cevap veriyim, biz lise 2'den beri yani 16 yaşımızdan beri birlikteyiz. Önümüzdeki ay yedinci yılımızı tamamlamış olacağız. Yani bu konu takdir edersiniz ki tamm da bizim hikayemize ön ayak olan mesele ile ilgili :D
 
   Aslında nereden başlayayım diye düşündüm bayağı ama şuradan başlayabilirim sanırım. Öncelikle liseden bu yana birlikte olmamızın ilk büyük sebebi sevgililikten öte çok yakın arkadaş olmamız. İlk günden bu yana en yakınım, sırdaşım, yanındayken hiç utanmadığım ve kendim olabildiğim tek insan olması..
 
  Lisede bu aşk meşk olaylarının başlayıp bitmesinin ve derslere zarar vermesinin en büyük sebebi de liselilerimizin sadece sevgilim olsun nolur çabası diye düşünüyorum. Ha bir de ayrılıktan sonra hayata küsme olayı var ergenliğin vermiş olduğu doğal tepkiler bunlar tabi.
   Birlikteyken aklın bir karış havada olmasının çok normal olduğu bir süreç lise dönemi. Ama her iki taraf da hedeflerini bilen insanlar olduğu sürece birbirlerine köstek olmaktan çok katkı sağlamaları kaçınılmaz. Tabi bu çok nadir denk gelebilir o yüzden herkesin yazısındaki ders meselesine katıldığımı anlatabilmişimdir umarım :)
   Göktuğ benim hayatıma girdiğinde ikimizin aileleri de ilişkimizi hoşgörüyle karşılayan ailelerden olmadılar. Buna o zamanlar ne kadar hak veremesek de büyüdükçe kendilerine göre haklı olduklarını anladık. İki aile de bizi kendilerine göre binbir zorlukla yatılı okula gönderdiler ve okumamız uğruna bizden ayrı kalmaya katlandılar. Kendi tecrübeleriyle de ders notlarımızın ve ders çalışma sürelerimizin dibi boylayacağını düşündüler. Fakat bizde öyle olmadı. Kendi adıma Göktuğ en yakın arkadaşım olarak gördüğümden itibaren şaha kalktım. Onu bulmadan önce kazandığım fen lisesini bırakıp ailemin yaşadığı ilçedeki liseye geçişime ramak kalmıştı. Birbirimize tutunup birbirimizin ailesi olduk biz zamanla. Yatılı okul bunu gerektiriyormuş, sonradan anladık. Yaklaşık 14-15 yaşında ailemizden ayrılıp para yönetimini, yemek saatimizi kendimiz ayarlamayı, dışarıdaki işlere kendi başımıza koşturmayı, bir çok insanla aynı odada aynı ortamlara bulunma zorundalığımızı öğrenmeye çalıştık. Hepsi çok ama çok zordu.

  Başımızdaki hocalarımızın çoğu başarı oranının insanın kişiliğinin güzelliğini temsil ettiğini belirtecek kadar ve başarılı olmazsanız burada sevilmezsiniz diyecek kadar ileri gittiğini gördüğümüzde hayat bizim için çok zor başlamıştı. Özellikle okuldaki ilk yılımı hala düşündüğümde mideme ağrılar giriyor.
 
   Yine uzunca yazmışım ama bu konu bizim için açılmış gibi hissettim.
   Sonuç olarak biz lisede birbirimizi bulabildiğimiz için çok şanslı hissediyoruz. Ama lise dönemimizden sonra hala beraber olan tek çiftin biz olduğumuzu söylemeliyim. Bir çift üniversiteye başladıkları an ayrıldılar, bir çift üniversitenin ikinci yılında ayrıldılar, bir çok çift de daha lise bitmeden yollarını ayırdılar. Bitirdikten sonra da kötü dönemler geçirdiler. Onlar şanslı değildi belki, belki de hayat şartları birbirlerine uymadıklarını gösterdi onlara bilmiyorum.
 
  Yukarıdaki paragraflardan birinde de dediğim gibi önemli olan sevgili olmak değil de en yakın arkadaş olabilmekti. O en yakın arkadaş özellikle yatılı okulda sizin aileniz olup her türlü zorluğa beraber göğüs gerebilmeyi öğretiyor.

  Yazımın sonunda sanırım lisede ilişki yaşamak kötüdür ya da çok iyidir diye bir sonuca varamadığımı farketmiş olmalısınız çünkü gerçekten bir fikrim yok.  Tek fikrim büyük sınavın olacağı son yılda aşk meşk olaylarına pek el atılmaması gerektiği.

  Ee benden bu kadar :D Daha da çok şey yazılır bu konuyla alakalı belki ama şimdilik aklıma gelen bunlardı. Umarım şuanda liseli olan arkadaşlarım çok güzel çok kaliteli bir lise hayatı geçirirler 💜
 
   Deep beni bu haftaki ağaç ev sohbetine davet ettiğin çokk teşekkür ediyorum sana. Bu güzel konuyu öne süren blogger arkadaşımız Barış Doğan'a da çok teşekkürler 😊
   Bir sonraki ağaç ev sohbetlerinde buluşmak üzere...

22 Aralık 2019 Pazar

Fotoğraflı Duygu Seli ( En uzun gece farkı )

   Kalbinde kötülük olmadığını bildiğim, benim zaaflarımın hepsini bilip yine de bana karşı bunları kullanmayacağını bildiğim tüm herkese kalbimi sonuna kadar açıyorum. Böyle dahiyane bir huyum var . Doğru mu yanlış mı bilmiyorum. Şuan böyle hissettiğim birkaç arkadaşım var. Bana yetiyorlar. Zaten hiçbir zaman çok arkadaşı olan bir insan olmadım. Bazen bu huyum üzünden sağlam kazıklar da yemedim desem yalan olur tabi. 

   Sonradan yakın olduğum çoğu arkadaşım bana ilk tanıştığımızda çok soğuktun derler bir de . Bu benim savunma mekanizmam mı acaba? İlk önce karşımdakini tanımaya çalışırım çünkü. Kalbimi tamamıyla ya da birazını açabileceğim kadar iyi bir insan mı diye beynimde tartarken suratsızın teki mi oluyorum? Hepsi böyle dediğine göre böyleyim. Annem de küçükken suratını bu kadar asma tanımadıklarına ve sevmediklerine demişti. Yalandan gülemiyorum yalandan öylesine sohbet açamıyorum annecim ben ne yapayım. Benim işim değil bu. Gözlerinden yapmacıklık fışkıran ortada sevgi kelebeği gibi dolanan ama içini bildiğim insanlara iyi davranamıyorum, iyi bakamıyorum hatta.

   Aa bak bir de küçükken insanları düzeltmeye bayılırdım. Yani en basit olarak biri geçmişte yaşadığımız bir olayı  anlatıyor. Eğer yanlış söylediği ya da eksik bıraktığı bir yer varsa hemen araya girerdim. Anlatan kişiyi de yalan mı söylüyorum ben hissine büründürürdüm istemeden. Off ne kötü bir özellik. İyiki törpüledim bu huyumu. Şuan bunu yapanları görünce gözlerim büyüyor. Gerçi ben küçüklüğümde annemden çook çimdik yiyerek öğrenebildim ama olsun 😂         
Hala sinirlendiğimde sesimi yükseltmemi tam olarak engelleyemedim mesela. Bir de bağırırken karşımdakine niye bağırıyorsun diyebilirim farkında olmadan. E saf kız sen bağırıyorsun diye bağırıyor o da.

   Bir de heyecanlı heyecanlı bir olayı anlatırken istemsiz desibelimi ayarlayamıyorum. Hele de yolda yürürken heyecanlı bir şey anlattırmasın bana kimse bak söylüyorum. Yanımızdan geçenlerin hepsi duyar anlattıklarımı.

   Gecenin bu saatinde neden kötü özelliklerimi salıveriyorum buraya acaba.
   Bir de en uzun gecede neden yapıyorum bunu blog? Cevap: Her zamanki gibi içimden geldi.

   Bu akşam babam telefondan küçüklük fotoğraflarımı çekip attı. Sanırım fotoğraflarıma bakarak hasret gideriyordu uzaktan. O fotoğraflara bakarken nedense bu özelliklerim geldi aklıma.

    Küçüklüğümü evdeki huzursuzluk dolayısıyla kötü hatırladığımı söylemiştim daha önce. Evimizin şuanki hali, anne babamın şuanki durumları keşke o yıllarda olsaydı, eminim çok çok farklı bir çocukluk hatırlardım.

   Burayı annem ve babamın okumadığını bildiğim için rahatça yazabiliyorum, asla onları üzmek istemem Çünkü onlar da gençti. Severek evlenmişlerse bile farklı farklı sorunlar vardı ve onları bize yansıtmak zorunda kaldılar hiç istemeden. Bazen sırası geldiğinde unutamadığım bazı küçük anıları hatırladıkça anlattığımda inanamıyorlar ve gözlerindeki o hüznü pişmanlığı görebiliyorum. Yorum bile yapamıyorlar çünkü o anımı unutamadığım için kahroluyorlar biliyorum. Ben de kendimi tutuyorum artık anlatmıyorum aklıma gelenleri.

   Bu kadar kötü şeyden bahsettim ama insanın anne ve babası olmasının çok büyük çok eşsiz bir şans olduğunun farkındayım. Kardeşimle beni hep sevdiklerini hatırlıyorum. Bir şeyimizi eksik etmemeye çalıştıklarını hatırlıyorum.  İhtiyacımız olduğunda sarıldıklarını da biliyorum.

   İnsan ailesini seçemez tabiki ama ben bir daha dünyaya gelsem anne ve babamı seçerdim. Eğer bir şans verilse ve annemle babamın ailelerini değiştirme şansım olsa ikisinin de bir ebeveynini değiştirirdim sanırım. Neden diye sorma blog. Ya da bunu yapmaya hakkın yok asla da olamaz deme. Kimin kimi ne kadar üzdüğünü, kimin hayatını berbat ettiğini, kimi ebeveyni o olduğu için ağlattığını biliyorum, gördüm.

   Her şeye rağmen şuanda bu durumdayız. Herkes kendini geliştirdi, büyüttü. Ebeveynlerim de benimle ve kardeşimle birlikte büyüdüler, şahit olduk buna.

   Şimdi her şey çok dozunda, yine şükürler olsun desem çok mu olur? Bir önceki yazımın başlığı da buydu ya ❤

   Bu en uzun gecede içimi döktüm yine duygusallığa boğuldum. Bu akşam baktığım ve bana bu yazıyı yazdıran fotoğrafımı koyayım buraya.


Ve bunu okuyan blog arkadaşım, umarım senin çocukluğun çok güzel geçmiştir. Umarım daha güzel günler seni bekliyordur.
  

18 Aralık 2019 Çarşamba

Ne Kadar Şükretsem Az ❤

  Bugün benim doğumgünüüm hem sarhoşuum hem yastayıım.
   Sarhoş değilim ama sarhoş gibiyim nedendir bilinmez. Doğumgünümü sabahlayarak karşılıyorum o yüzden nasıl istersem öyle yazayım dedim, geldim buraya.
   Bir kere hep birlikte bir şeye açıklık getirelim istiyorum. Şimdi ben 96 doğumluyum ve 24 yaşımdan gün aldığımı ama 23 yaşımı doldurduğum için 23 yaşında olduğumu düşünüyorum. Yani 23' e mi yoksa 24'e mi girmiş oluyorum?  Arkadaşlarımla hep tartıştığımız bir konudur bu 😄 Sizin de bir fikriniz varsa duymak isterim.
   Doğumgünümde hassas olmuyorum ama değişik hissediyorum, açıklayamayacağım kadar değişik. Bu günü dört gözle bekleyen bir insan değilim. Aşırı sürprizler bekleyen ya da o günümü unutup kutlamayan arkadaşlarıma kızan bir insan hiç olmadım. Çünkü herkesin kendine göre yaşam dertleri var ve benim bir yaştan diğerine geçişimi her sene hatırlamak zorunda değiller diye düşünüyorum.
   Şimdi böyle değişik konuşuyor gibi duruyorum belki ama sevdiklerim doğumgünümü unutmayıp kutladıklarında da mutlu oluyorum tabii, yadsınamaz bir gerçek bu da.
   22. yaşımı kutlamam gereken gün yani geçen sene bugün benim 14 kredilik olan en zor dersimden sınavım vardı ve o günümün gecesi stres topu gibiydim. Bu sene böyle bir derdim olmadığı için mutluyum sanırım.
  Geçen senem benim için oldukça zorluydu ama iş hayatı stresi korkumdan dolayı da daha fazla büyümemek için yalvardığım bir yıldı. Şimdi geriye dönüp bakıyorum da insan gelecekteki her şeyden biraz korkuyor ama o günler geldiğinde korkuları azalıyor sonunda da kaybolma noktasına geliyor. Kaybolduğu anda bir bakıyorsun ki o dönemleri çoktan aşmışsın zaten. Sadece geriye dönüp el sallamak kalıyor.
   23 yaşımda tüm sevdiklerimin sağlıklı olmasını, yanımda olmalarını ve onlarla yaş almayı diliyorum. Beklentiler mim yazımda istediklerimi yazdığım için burada tekrar yazmıyım diyorum.
   Burayı da es geçemem tabi. Bloguma asla ara vermeden geçirmek istiyorum bu yaşımı. Yazmak ve okumak beni çok mutlu ediyor.
   Çok çok güzel bir yıl olmasını diliyorum.
..............

   Bu yazıyı 14 Aralık Saat: 03.00 sularında yazmıştım.  Fakat yayaınlamadım. Çünkü o gün içinde yaptıklarımı da yazmak istedim. Doğumgünüm için annem ve babam geldi İzmir'deki evime. Aile saadeti içinde geçirdim yani. Bayağıdır görmüyordum iyi geldi. Geldikleri gibi ben eşyaları taşırken mutfakta aldıkları pastayı hazırlamışlar, bana sürpriz yaptılar. Küçüklüğümde ailemdeki sorunlardan olduğunu düşünüyorum doğumgünüm böyle kutlanmazdı. Çoğu doğumgünüm pastasız geçmiştir, çünkü hep bir huzursuzluk vardı. Neyse atlıyım bunları, artık aksatmadan kutluyorlar o yüzden fazlasıyla mutlu oluyorum 😄
   2 gün sonra da Göktuğ ve yakın arkadaşlarım kutladılar doğumgünümü. İki senedir pastayı kendi elleriyle hazırlayıp kutluyorlar bu günümü, bu beni çok daha fazla mutlu ediyor.
   Hepsine fazlasıyla durmaksızın teşekkür ettim, yine ediyorum.
   Böyle bir ailem olduğu için, beni benden daha çok seven bir sevgilim olduğu için, bana pasta yapmaya vakit ayıracak kadar değer veren arkadaşlarım olduğu için, aramızdaki mesafelere rağmen beni her şeyimle anlayan dinleyen unutmayan arkadaşlarım olduğu için de ne kadar şükretsem az.
   4 gün sonradan doğumgünü yazısı bu kadar tamamlanıyor sanırım.
   Burayı da, yazılarımı okuyan tüm blog arkadaşlarımı da çok seviyorum.
  Bir fotoğraf iliştirip bitiriyorum.       
 Mutluluğumu yüzümden okuyun 😍









 

12 Aralık 2019 Perşembe

Amacım Konuşmak 👀

   Heyyy neden yazmıyorum buraya bayağıdır. Kaç defa yazmaya başladım o an hissettiklerimden yola çıkarak biliyor musun blog? Bir sürü taslağım oluştu. Ama ben taslağa koyup sonra yayınlamayı sevmiyorum ki. Yazacaksam o an yazıcam ve hemen yayınlayacağım yani başka türlüsü kesmiyor beni. Şimdi de her telden çalıp söylemek istiyorum biraz.
   Geçtiğimiz hafta sonu tamamıyla dışarıdaydım. Manisa'da okuyan kuzenim geldi ve görevim onu gezdirmek yedirip içirmekti. Ay kötü bir şeymiş gibi söyledim ama değildi asla. Fazlasıyla eğlendiim. Ama yine ne kadar evcimen bir insan olduğumu anladım. Ben dışarıdaki seslerden,kalabalıktan, ne taraftan yürümesi gerektiğini bilmeyen insanlardan rahatsız oluyorum.
   Neyse cumartesi günü öğleden sonra üç gibi buluşup bir Alsancak yapalım dedik. Hamburgerimizi yedik. Sonra butikleri gezdik mini alışveriş yaptık ve ardından İzmir bombalarımızı gömdük :D En son da sahilde biraz oturduk ayaza rağmen. Pazar günü de önce Alsancak Dostlar Fırını'nda boyoz keyfi ardından türk kahvesi. Sonra gün batımında vapur sefası ve Konak Kemeraltı ile haftasonunu kapattık.
   Bir kız kardeşim olmadığı için daha bir kızsal dertleşmelerimi hep kuzenimle yaptığımdan bu iki gün bana çok iyi geldi, bi açıldım dışarı çıktım sosyalleştim falan :D
   Evet ayrı bir haber daha... Girdiğim Yökdil açıklandı, 52.5 aldığımı öğrendim. Diğerinde 45 almıştım biliyorsunuz. Yeterince yükselmediğini düşünüyordum ama kurs hocam gayet iyi dedi.
   Ege Üniversitesi için yüksek lisansa da puanım yeterliydi fakat bir baktım ki Ege bu yarı dönemde Doğum ve Kadın Hastalıkları alanında kadro açmamış. Buna çok üzüldüm diyemeyeceğim. Çünkü zaten atama beklediğim bir dönemdeyim ve aynı zamanda İngilizce kursum olduğundan üstüne bir de yüksek lisansı götüremezdim sanırım. İş yaza kaldı.
    Hah işte diğer bir haber de hemşirelik için atama kılavuzunun açıklanması oldu. Bu daha taze haber, dün açıklandı. İzmir'in kadroları aşırı fazla olmasa da iyi sayılır. Biraz umutlu biraz da korkuyorum sanırım, yine olmazsa daha fazla yıkılabilirim çünkü. Bir de İzmirlilere naçizane bir sorum olacak. Bu yeni açılacak olan şehir hastanesi hizmete başladığında Tepecik ve Bozyaka Devlet hastanelerinin kapanacağını ve tüm personellerin oraya geçeceği gibi bir duyu aldımm. Doğruluğu yanlışlığı hakkında bir bilginiz var mıdır acaba?
    2020'den beklentilerim mimine eklemiştim bu atamayı. Belki de gerçek olur ne dersiniz ? :D
   Haftasonundan kalan birkaç fotoğrafı şuraya iliştirip gidiyorum masamın başına.Yine ders hep ders... Hayatımın ders çalışmama gerek olmayan hiçbir dönemi olmadı, bundan sonra da olmayacak gibi duruyor. Hem akademisyenlik istiyorsun hem de şikayet ediyorsun derseniz çok haklısınız , ne diyim 😎





İzmir'den bolca sevgileer❤ Bu şehirden kopamıyor insan

6 Aralık 2019 Cuma

Engelsiz Dünya (Mucize Doktor)

Gözyaşımın akmadığı hiçbir bölümü yok dizinin. Her seferinde ağlamıyım diye tutuyorum kendimi ama başaramıyorum. Etrafımda otizm spektrumlu olan kimse olmadı hatta görmedim de böyle birini. Hatta hiç farklı bir çocukla karşılaşmamıştım ta ki üniversitemin yaptığı down sendromlu çocuklar için olan bir etkiliğine katılana kadar. İlk kez orada bir sürü down sendromlu çocukla konuşabilme imkanı bulmuştum. Bazıları benden yaşça büyük olmalarına rağmen oyunlar oynamıştık sohbet etmiştik birlikte. Çekindiğimiz fotoğrafları hala saklıyorum arada bakıyorum. Bu diziyi her izlediğimde onları da hatırlıyorum.
   Onların hayatlarına dokunmak kadar güzel bir şey olamaz. Hayatlarında minicik bir yer edinebilmek, kısacık bir zaman geçirmek kadar mutlu edemez başka bir şey insanı.
   Aileleri hep yanlarındaydı o gün. Ama verilen bilgileri dinlemeleri için bizim çocuklarıyla ilgilenmemiz gerekiyordu. Bir tanesi bize dans kursunda öğrendiklerini gösterdi. Müzik açmamızı söyledi ve başladı arkadaşlarımızdan biriyle zeybek oynamaya. Bir tanesi öpücüklere boğdu bizi ve sizi çok seviyorum diyerek yaptı hepsini. Bir tanesi nasıl resim yapmaktan ne kadar hoşlandığını ve nasıl güzel resim yağılacağını anlattı.
   Tüm günümüzü onlarla geçirmiştik ve ailelerinin yüzündeki tebessümü minnettarlığı görmenizi isterdim, ben gördüm hissettim. Hayır sebebi çocuklarıyla ilgilenip onlara nefes alma vakti sağladığımızdan değildi. Çocuklarının mutlu olduğunu gördü onlar. Engellerini önemsemeksizin onlarla konuşan, oyunlar oynayan, onları yoksaymayan üniversite öğrencilerini gördüler. Asla kendimizi övmek değil amacım, sadece ailelerin buna ihtiyacı var. Ailelerin özellikle çocuklarının dışarıda normal görülmesine çok ihtiyaçları var.
   Sosyal medyada duyar kasmakla bir yere varamıyoruz biz. Ne kadar duyar kasarsak kasalım dışarıda farklı bir çocuk gördüğümüzde, kendi çocuğumuza "ondan uzak dur mazallah ne olur ne olmaz" dediğimizde iğrenç insanlar oluyoruz biz, çocuğumuzu korumaya çalışan değil asla. Farklı bir çocuk gördüğümüzde tahtaya vurup kulağımızı çekip "allah korusun" demekle insanlıktan çıkıyoruz biz.
   Biz bu çocukların ne zaman bizim gibi normal insanlar olduklarını kabullenebilirsek o zaman çağ atlayacağız asıl.
   Bu çocukların gözlerinin en içindeki o muazzam ışığı ancak sevgiyle bakarsak görebiliriz biz. Ancak o zaman engelsiz dünyayı inşa edebiliriz.

1 Aralık 2019 Pazar

23 kez suç duyurusu ve ölüm

   Ayşe Tuğba Arslan 51 gün önce hakkında defalarca uzaklaştırma kararı çıkarttırdığı eski eşinin satırla saldırması sonucu ağır yaralandı. 44 gün hastanede mücadele verdikten sonra gözlerini sonsuza dek kapadı.
   İnternetteki haberinin kısaca özeti yukarıdaki paragraf.
   Bu kadını unutmayacağız, unutmamalıyız nurlar içinde uyusun demek için falan yazmıyorum ben şuan. Çünkü ben ne dersem diyeyim o mücadelesine sonuç bulamadan ölmek zorunda kaldı. Ben içimdeki nefreti kusamıyorum, yapamıyorum böyle çaresiz. Ne yapabilirim söyleyin bana.
   Son bir yılda tam 23 kez suç duyurusunda bulunmuş bu kadın. Son dilekçesi saldırıya uğradığı gün çantasından çıkmış. O son dilekçesinde bile "Ayaklarımın üzerinde durmaya çalışıyorum ama dayanamıyorum. Dışarı çıkamıyorum her an beni takip ediyor. Şiddetinden tecavüzünden bıktığım için boşandım ama hala peşimi bırakmıyor nolur yardım edin, beni öldürecek. Öldürünce mi duyacaksınız sesimi" demiş. Yalvarmış yalvarmış.
   23 kez 23 kez 23 kez. Beynimde yankılanıyor bu. Ben okuyunca dayanamıyorum sen nasıl dayandın diye bağırmak istiyorum.
   Defalarca kocası hakkında açılan davalar delil yetersizliğinden düşmüş. Siz o kadının neler yaşadığını dinlediniz mi? Ya da dinlediniz de inandınız mı? Bitmiş o kadın bitmiş. Ben hayatımda suç duyurusunda nasıl bulunacağımı bilmiyorum bu kadın nasıl dayandı 23 kez yaptığı şeyden bir sonuç alamamaya. Hala şiddete tecavüze tacize korkuya nasıl dayandı.
   Sözüm tükenmiyor asla tükenmez ama elimden bir şey gelmiyor. Çevreme doğru insanları seçin, insanları doğru seçin nolur demekten yorulmayacağım asla. Çünkü devlet ancak öldüğümüzde bizim arkamızda duruyor. Geriye kalan tek şey bizim insan olanla birlikte olmamız. Yoksa bu hayat kadın için çok acımasız çok gaddar.
   Biz taciz edilince karşı taraf pişmanım deyip kurtuluyor. Neden? Tecavüz edip kadının hayatını karartmadı bitirmedi diye mi? Bitirmedi değil bitiremedi. Ama devamı hep gelecek. Ne olursa olsun o tacizlerin sonu bir gün tecavüze gidecek. Adam karısını sokak ortasında dövüyor ve pişmanım diyor. Neden? Öldürmedi, boğazını kesmedi ya da defalarca bıçaklamadı diye. Ama o kadın bir gün ölecek. O yaralamaların tehditlerin kıskançlıkların sonu bir gün cinayete varacak. Kimse bu kadar kör değil biliyorum. Sadece kör taklidi yapılıyor. Kör taklidi o kadının hayatını elinden koparıp alıyor.
   Ben bu yazıları yazmaktan hoşlanmıyorum. Niyetim asla canınızı sıkmak değil. Sadece katlanamadığımda yazıya dökmem gerekiyor ve birilerine bir şekilde dokunmam gerektiğini hissediyorum hata yapmaması için.
    Ayşe Tuğba Arslan öldü ve geri gelmeyecek. Başka birinin ölmesine daha göz yummak istemiyorum.
   Hakkında yazı yazmak istediğim bir videoyu da buraya eklemek istiyorum. 3 yıl önce eski erkek arkadaşı tarafından falçata ile boğazından çok kez bıçaklanan ve şans eseri hayatta kalabilen Tuba Korkmaz yaşadıklarını anlatıyor bu videoda. Psikopatlığını nasıl anladığını, anlayınca nasıl terk etmek isteyip edemediğini ve başına gelen olayı ayrıntılarıyla anlattığını izleyebilirsiniz videoda. Geçtiğimiz aylarda  hayatını kaybeden Emine Bulut'un öldürüldüğü anları gösteren videoya yaptığı yorumla gündeme gelmişti Tuba Korkmaz da. Ben o boğazın kesilme hissini bilirim demişti. İzlemenizi  tavsiye edebilirim.


2020'den Beklentiler - MİM 🎈

2020 yeni yıl ile ilgili görsel sonucu"

   Sevgili Hayat Yazıyor blogunun sahibi başlatmış bu güzel beklentiler mimini. Beni de cevaplamam için, yazılarını ve hayatını okumayı çok sevdiğim Kaplan Diary blogunun sahibi mimlemiş. Çok teşekkür ediyoruum.
   Resmen 2020 geldi, dayandı kapımıza. Ne çabuk geçiyorsun zaman. Ben daha 15 yaşıma 18 yaşıma girmenin hayallerini dün kuruyordum sanki. 15 yaşımda araba sürmeyi öğrenecektim, 18 yaşıma girdiğim zaman da ehliyetimi alacaktım hemen. Hayallerimin büyüklüğü :D  Artık her şey üstüme üstüme geliyor gibi. Ben büyüdükçe hayallerim küçülüp hedeflerim büyüyor gibi hissediyorum.
   Neyse mime geçelim de yeni hayallerimden tamamlanmayı bekleyen hedeflerimden bahsedeyim.

   2020 yılına dair beklentileriniz nelerdir? 

   Düşündüm bunu bayağı bir blog. Beklentiler silsilesi hiç dinmiyor içimizde ama böyle birden sorulunca zihne hemen cevap düşmüyor.
   İlk olarak atanıp bir para kazanayım ben artık, istiyorum bunu. İzmir'e atanmam lazım bir de, vazgeçemiyorum bu şehirden. Sonra da tabi yüksek lisansıma başlamak. Yüksek lisanstan önce bir de su gibi İngilizce makale çevirileri yapmam gerektiği için enine boyuna bu dilimi geliştirmek istiyorum. Hep bir yurtdışı hayalim vardır ama içimde baskılamışımdır, çünkü "yabancı dilin yok İrem senin, nereye gidiyon sen" derdim.
   Hayatımı enine boyuna düşünenlerden oldum hep. Hiçbir şey düşünmeden dert etmeden yaşamayı öğretmedi bana ailem açıkçası. Okulda hep başarılı olmak(şaka değil ilkokulda 85 aldığımda neden 90 üstü olmadı acaba diye düşünen bir ailem vardı😄) , fen lisesini kazanmak, iyi bir meslek sahibi olmak(kime göre iyiyse artık) , sonra da rahat bir yaşam sürmek için var gücünle çabalamak, tüm bunlara kafa yormak...
   Dolayısıyla 2020 yılında daha rahat bir kafayla yaşamak da beklentilerimin arasında.
   Tabi tümm bunların yanında ailemle, Göktuğ ile ve tüm sevdiklerimle sağlıklı huzurlu şekilde bir yıl daha geçirebilmek istiyorum. Yaş aldıkça sevdiklerimin kıymetini daha çok anlıyorum sanki. Birini bile kaybettiğimi düşünmek gözlerimin hemen dolmasına yetiyor. 
   Blog yazmaya devam etmek istiyorum bu yıl da. Geçen sene bazı sebeplerden sonra içimden gelmeyince devam etmemiştim, sonra yoğun özlemle geri dönmüştüm. Bu yıl öyle olmamasını tüm kalbimle diliyorum. Daha çok kitap okumak istiyorum. Şuan beynim hep dolu gelecek telaşlarımla, bu yüzden kitaba veremiyorum kendimi. Kitap okuyacağım vakti neden ders çalışmakla geçirmiyim ki diye diye boşluyorum okumayı. 
   Ülkem ve İzmir için de daha güzel bir yıl olmasını diliyorum demekten başka çare gelmiyor elimden. Kadınların bu ülkede yüzü gülsün istiyorum artık. Fizikselinden ruhsalına, cinselinden ekonomik olanına kadar her türlü şiddet son bulsa keşke bir anda. Ama kadınlarımız güçlendikçe ,özellikle kırsal kesimdeki bu zorbalıkların sona ereceği umudundayım. O yüzden kadınların var gücüyle okumak ve kendi ayakları üzerinde durmayı çok istediği bir yıl olmasını istiyorum 2020'nin. 
   Depremsiz, selsiz, barışçıl ve ayaklarımızı yere sağlam basabildiğimiz bir yıl olsun bu yıl 💛
   Kalbimden kalemime dökülenler bu kadardı sanırım.
   Aaaa unutuyordum az kalsın. Bu yıl bir arabam olursa da çok mutlu olurum, söylemeden geçemezdim :D
   Bu mime dair yazılarını mutlaka okumak istediğim blogger arkadaşlarımı mimliyorum. Yapmak isteyen herkesi de davet ediyorum. Yazdıkça gerçekleşir belki beklentilerimiz :)
   
   
   

Yaşanılası

  Allah der ki “Kimi benden çok seversen onu senden alırım”…. Ve ekler: “Onsuz yaşayamam” deme, seni onsuz da yaşatırım.   Ve mevsim geçer, ...