17 Ocak 2018 Çarşamba

Kitap Önerilerimiz #1

Fareler ve insanlar

   Okumak için sabırsızlandığım bir kitaptı ,bir çırpıda bitti.

   Sevgili John Steinbeck bu eserinde iki tarım işçisi arasındaki dayanışmayı ve dostluğu anlatmış. Böyle söyleyince çok basit bir konu gibi evet. Fakat gerçek farklı. Romandaki bu iki tarım işçisinden biri, zeki ve aslında yanında kimseye ihtiyacı olmadan çalışıp para kazanabilecek olan George Milton iken diğeri, çok güçlü kuvvetli ama akli dengesi tam yerinde olmayan yoldaşı Lennie Small. Yazar, ilkokul ve gençlik çağlarında okul dışındaki zamanını Salinas vadisindeki çiftliklerde geçirdiği için çoğu eserinde olduğu gibi bu eserinde de mekan olarak burayı seçmiş. George ve Lennie 'nin işte bu vadideki bir çiftlikte birbirleriyle ve oradaki insanlarla yaşadıkları olaylar anlatılıyor kitapta. Yazar, kıvamında betimleme ile birlikte öyküleme tekniği kullanmış. Aşırı betimleme yapmadan kafamda nasıl bu kadar canlandırabildi romanını şaşırdım.
İnsan bu kitabı okuduğu süre boyunca kendini hep George' un yerine koyar ve yanıbaşında Lennie gibi biri olsa nasıl davranması gerektiğini ve bu olanlar karşısında ne yapacağını düşünür . Yani ben hep öyle düşündüm. Fakat kitabın sonuna geldiğimde yani arka kapağı kapadığımda kendimi kimin yerine koymam gerektiğini bilemedim. Bir kitabı bitirdiğimde hiç iki karakter arasında bu kadar kalmamıştım. Kitap başlı başına ilginç bir deneyimdi..

Huzursuzluk

   Ömer Zülfü Livaneli 'nin bu eseri 160 sayfadan oluşuyor ve oldukça sürükleyici. Kısa bir sürede bitiremememin tek sebebi final haftama denk gelmesiydi 😊

   Livaneli' nin okuduğum ikinci romanı, Huzursuzluk . Kitap, aynen adı gibi hissettirdi. Okuduğum süre boyunca huzursuzluk kapladı içimi. İlk okuduğum Mutluluk romanı bana hitap etmemişti fakat Huzursuzluk beni çarptı resmen.. "Beni alıp tekrar karnına soksan bile koruyamazsın artık anne!" cümlesiyle başlıyor kitap. Bu cümleyi okuduğumda başladı huzursuzluğum. Gazeteci İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin 'in öldürüldüğünü öğrenince düşer yola ve memleketi Mardin 'e varır. Hüseyin 'in ölmeden önce yaşadıklarını dinler herkesten, bazen de Mardin 'in  sokakları, havası, kokusu anlatır ona öğrenmek istediklerini.. İbrahim 'in çözmek istediği, Hüseyin ile Işid zulmünü fazlasıyla yaşamış Ezidi kızı Meleknaz 'ın hikayesi anlatılıyor kitapta. Yazar, sevda ile acı iç içe geçtiğinde neler olabileceğini de anlatıyor aynı zamanda.

   Güncel olayları ve insanlara yapılan akla sığmayan zulümleri içermesi, yazarın yalın ama etkileyici dili, hayranlıkla okunulan betimlemeleri tokat gibi çarpıyor yüzünüze. Sarsılıyorsunuz. Hele de o Işid kampından kaçarken meydana gelen süt olayı darmadağın ediyor.. Betimlemeler dolayısıyla, kendinizi kitap boyunca Mardin 'in taş yapıları arasındaki dar sokaklarda yürürken buluyorsunuz, havasını içinize çekiyorsunuz. Kitap, gerek tarihi gerek kültürel birçok bilgi aktarıyor , ötekileştirmemeyi öğütlüyor, içimizdeki duyguları ortaya çıkarıyor.
Kitabı bitirdikten sonra ilk sayfasındaki yazının, içeriğin gerçek anlamda özeti olduğunu farkettim sizinle de paylaşmak istiyorum:

   "Harese nedir, bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin o hırs,ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım: Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Bütün Ortadoğu'nun adeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur."

   Keşke dünya, insanlara kitapta geçen " Ben bir insandım" cümlesini kurdurtacak kadar acı verici ve huzursuz bir yer olmasa.. Savaşlar olmasa..Ve huzursuzluk duygusunu sadece ama sadece bu kitabı okurken hissetsek..


Kitabın içinden;

"...İstanbul'da plazadan plazaya koşturan, trafikte takılıp kalan, dolmuşlara,otobüslere, metrolara soluk soluğa yetişmeye çalışan "ben"in gördüğü tuhaf bir rüya etkisi altına alıverdi "ben"i. Hangi ben daha baskındı anlayamadım, o ben mi bu ben mi?..."

"...Şikayet ettiğimi sanma sakın, sevgilinin ayakları altında ezilen lal renkli şaraba dönüştüm ben, bu yüzden razıyım ezilmeye..."

"...Eski bir Arap şiiri geliyor aklıma; Asil insanların en neşeli zamanlarında bile bir hüzün vardır, daha düşük ruhlar ise en sefil zamanında bile neşelidir..."

"...Her insanın içinde iyi ve kötü, yan yana durur. Hangisini beslersen o galip gelir..."

" ...zaten hayatta normal olan huzursuzluk durumudur, huzur ise çok ender yakalanan geçici anlardır olsa olsa..."

"...bazı acıları ölüm bile unutturamıyor, bazı davranışlar ölümden sonra bile bağışlanmıyor..."

NOT

   Varlığından mutlu olduğum ve ne zaman başladığını hatırlamadığım bir alışkanlığım vardır.. O da her kitabı bitirdikten sonra illaki yazarın ilk sayfadaki biyografisini okumak.. Kitabı bitirince kitapla özdeşleşmiş hissediyorum kendimi. Yazar ne hissettiyse onu hissettiğimi düşünüyorum ki, hissediyorum da. Kitabı beğensem de beğenmesem de ,bazı yerlerini saçma da bulsam , kıyıdan köşeden yahut her yerden beğenecek bir şeyler buluyorum her kitapta. Kitabı bitirdikten sonra biyografiyi de okuyunca yazarın hayatının başlangıç ve bitiş noktaları arasındaki dönemi, yazmaya başladığı yaşı, ilk kitabını kaç yaşında yazdığı ve beğenilip beğenilmediğini gördükten sonra bunlar hakkında düşünüyorum. Ve  yazarın bakış açısına, kabiliyetine, düşüncelerinin hepsine bir adım daha yaklaşmış hissediyorum böylece onunla da bağdaşıyorum.

 İsterseniz siz de uygulayabilirsiniz çünkü kitapla iç içe geçiyorsunuz ve o kitabın size neler hissettirdiğini asla unutmuyorsunuz..


11 Ocak 2018 Perşembe

Yıldönümümüz

  Bugün çok özel bir gün ve özel bir yazı olacak bizim için. Bugün beş yılımızı geride bırakıp, altıncı yılımıza adım atıyoruz birlikte. Hayatı birlikte paylaşmaya karar verdiğimiz gün 11 Ocak. Bir yıl boyunca birbirimizin gözünün önünde olmamıza rağmen, göremedik resmen birbirimizi. Sonra yavaş yavaş konuşmalar, gülüşmeler, dalgalar.. Ve Taha'nın " ... bu kadar konuşmanın iyi anlaşmanın bir yerlere varması gerektiğini düşünüyorum. Ben evlenelim, 5 -6 çocuk yapalım demiyorum ki, sadece deneyelim iyi bir çift oluruz bence 😁..." demesiyle başladı. Bandırma'dan İzmir'e, 15 yaşımızdan 21 yaşımıza uzanan serüvenimiz. İkimizin de hayatımızın dönüm noktası olabileceğini asla bilemezdik 11.01.2013 tarihinin.
  Tabi ki öylesine başlamamıştık. Başlamadan önce birbirimizi ve birbirimizin ailelerini tanıdık. Hobilerimizi, hayata dair hedeflerimizi, hayattan beklentilerimizi konuştuk 1 ay boyunca ve zamanın nasıl geçtiğini asla anlamadık bu süreçte ( Hala da tam olarak neler konuştuğumuzu hatırlıyor değiliz...). Birbirimize çok çok çok benzediğimizi fark ettik. En çok güvene önem verdiğimizi anladık. Fakat yine de başlarda 5 yılı devirebileceğimizi öngörmemiştik ne yalan söyleyelim. Bu 5 yıl tamamen harika geçti ve olumsuz hiçbir şey olmadı diyemeyiz çünkü çok zorluklar geldi geçti başımızdan. Gerek bizden gerek dışarıdan kaynaklı bir çok zorluk..
  Elbette sorunsuz kavgasız beraberlik olmuyor. Önemli olan bunların nasıl giderileceğine bağlı çözüm mekanizmasına sahip olmanızdır. Bu geçen 5 yıl içinde tökezleyen ya da sona eren beraberliklere de şahit olduk. Bazı yeni beraberliklerin kurulmasına vesile olduk; bazen dağılmalarını önlemeye çalıştık. Hayatın akışında bizim de dönen çarkımız bazen bozuldu. İç ve dış baskılardan dolayı savruldu. Ama beraberliğimizi üzerine kurduğumuz merkezimiz, sevgimiz, sadakatimiz ve güvenimiz hiç bozulmadı...
  Biz birlikte büyüdük, hayatı birlikte öğrendik, birbirimizde bir çok şey değiştirdik. Geriye dönüp baktığımızda kişiliğimizde ikimiz de ayrı ayrı asla yapamam dediğimiz şeyleri yaptığımızı gördük ya da gösterdik birbirimize. Olumsuz özelliklerimizi törpülemiş olduk yavaş yavaş yıllar içinde. Birbirimizin hayatında ne kadar etkili olduğumuzu böyle anladık.


İlk kar maceramız
Aralık,2013..


Kasım,2017..

 Son olarak birbirimize 1-2 cümle kurmak istedik bu özel gün için..


Benim biricik sevgilime, 
Her şeyden önce bunca yıl yanımda durduğun , ne kadar derine düşmüş olsam bile çekip çıkardığın için teşekkür ederim. Hiçbir şey kolay olmadı ama asla da kolay unutulmadı biliyorum, sana ve kalbine bana yer açtığınız için teşekkür ederim. Seni tüm kalbimle, çok seviyorum 💙 Biriciğin Göktuğ..

💙

Seni her gün her yıl eskisinden daha fazla seviyorum. Gözlerindeki aynı aşkı görüyorum gözlerimdeki aynı aşkı görmeni istiyorum.  Hayatımın her anı olduğun için , beni bu kadar çok sevilmenin mümkün olduğuna inandırdığın için teşekkür ederim. Hayatımızın tümünde birlikte olmak için nice mutlu senelerimiz olsun herşeyim.. Meleğin İrem..


Sonsuza kadar, sonsuz kadar..


1 Ocak 2018 Pazartesi

Yılbaşıı

Geldi 2018 !

  Klasikçe, ne çabuk geçti dediğimiz bir sene daha geçti. Hatta en hızlı geçeni bu seneydi diyebiliriz. Çünkü bizim için en güzel geçen, en tasasız senemizdi 2017. Birlikte vakit geçirebildiğimiz, bu yüzden de huzur bulduğumuz zamanlar çok fazlaydı 2017 'de. Tabi ki sıkıntılı olduğumuz zamanlar da oldu ama bunların üstesinden gelmeyi başardık gelemediğimiz zamanlarda da boş verdik. ( Bu sıkıntıları def etmede Taha'nın büyük payını yadsıyamam hatta bütün pay onun 💙) Büyüdükçe daha bilinçli geçiyor senelerimiz, en çok yılbaşında anlıyoruz büyüdüğümüzü. Yılbaşı çok farklı bizim için neredeyse doğum günlerimiz için bile bu kadar heyecanlanmıyoruz kişisel olarak.

  Yaşayabileceğimiz ve yönetebileceğimiz, istediklerimizi yapabileceğimiz bir yıl daha konuyor önümüze. İstediğin gibi yönet ye iç gez eğlen çalış istediğini yap ama yeter ki yaşa ve mutlu olacağın şeyleri yap . Bir yere kadar düşün etrafındakileri, ama en çok kendini ve en sevdiklerini düşün. İnsan ancak böyle mutlu olabiliyor bizce.

  Ülkemiz adına da her şey güllük gülistanlıktı demeyi çok isterdik ancak maalesef... Tamamen iyileşmeyeceğini biliyoruz bu durumun, yine de 2018 in 2017 den bir tık iyi bir yıl olmasını tüm kalbimizle istiyoruz. Yeni yıl ülkemize vicdan ve adalet ile gelsin.

  Bu sene zor geçen bir sene olacak bizim için. Başarılı olmamız gereken konular var. Yaz aylarında birimiz(Taha) Amerika 'da garsonlukla uğraşırken birimiz KPSS ile savaşacak. Başarılı olma ümitlerimiz var. Umutla başvurduğumuz yerlerden mutlu olarak ayrılırız umarız.
Ve son olarak ikimiz de gerçekten üzmek isteyen insanları kafamıza takmamayı düşünüyoruz bu yıl. Herkes ne derse desin neye bir kulp bulursa bulsun çok düşünmemek en iyisi.

  Aslında belirli isteklerimiz yok 2018 'den. İstediğimiz, mutlu olduğumuz şehirdeyiz. Mutlu olacağımızı umduğumuz meslekler için severek çalışıyoruz, ailelerimiz sağlıklı, yanımızda olamasalar da varlıklarını her an hissediyoruz . Ve en önemlisi birlikteyiz . Önem verdiğimiz şeylere sahibiz; aklımıza geldiği her an şükrediyoruz bunlar için...

Yeni yıl, hepimize sağlık, mutluluk, huzur getirsin.
Bizi mutlu olarak taşıyıp 2019 'un kucağına atsın.

Birlikte nice senelereeeee 🎅



Yaşanılası

  Allah der ki “Kimi benden çok seversen onu senden alırım”…. Ve ekler: “Onsuz yaşayamam” deme, seni onsuz da yaşatırım.   Ve mevsim geçer, ...