12 Eylül 2021 Pazar

Yaşanılası

 Allah der ki “Kimi benden çok seversen onu senden alırım”….

Ve ekler: “Onsuz yaşayamam” deme, seni onsuz da yaşatırım.
 
Ve mevsim geçer,
gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar,
canından saydığın yar bile bir gün el olur, aklın şaşar.
 
Dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur, öyle garip bir dünya.
 
Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur……
 
“Düşmem” dersin düşersin, “Şaşmam” dersin şaşarsın.
 
En garibi de budur ya “Öldüm” der, yine de yaşarsın.

MEVLANA
,
    Bir dizi sahnesinde yeniden karşıma çıktı bu dizeler, gözlerim doldu. Hayatın bu deli değişkenliği sizi de korkutmuyor mu? Her şeye ama her şeye alışıyoruz. En onsuz yaşayamam dediğimiz, bu olmadan asla yapamam diye haykırdığımız ne varsa günü gelip çatınca gerek istediğimiz için gerek çevre şartlarından mütevellit yaşıyoruz yapıyoruz bir şekilde. Hem alışkanlık edinmeye deli gibi karşıyız, çok zor diyoruz her şeye. Ama türlü türlü hedefler koyup onlara ulaşmaya çalışırken kendimizden deli gibi ödün veriyoruz. Az önce, çok değil beş dakika üzerine düşündüm ve oturdum yazmaya. 
  Gün olur devran döner diyoruz ya, yeni gün hep doğuyor ve devranı döndürmek çoğunlukla bizim elimizde sanki. Katlanmak istemediğimiz insanları hayatımızdan çıkarmak, mutlu olmadığımız işimizi bir kalemde silip atmak, huzursuz olduğumuz yerden bir çırpıda uzaklaşmak misali. Misal diyorum çünkü her zaman işler o kadar kolay değil İremcim. Evet biliyorum, hepsini her şeyi günlük hayatlarımızda yaşıyoruz, fakat böyle şeylerin bir zamanı olduğuna yürekten inanıyorum. Olması gereken zaman değil bizim yaratacağımız zaman, benim bahsettiğim. 
Geçtiğimiz seneye kadar beş yıllık bir arkadaşım vardı. Deli gibi iyi anlaşıyoruz çılgınlar gibi birbirimize yazıp günümüzü değerlendiriyoruz. Gülmekten, hüzünlenmekten, dertleşmekten en keyif aldığım dört kişilik arkadaş grubumun üyesi kendisi. Diğer iki arkadaşım ve bana yönelik yaptığı bir hata üzerinde konuşup hallettikten bir sene sonra, buraya İzmir'e atandığında ikinci defa aynı hatayı bana yapınca bir dur dedim kendime ve sorgulamaya başladım. Mutlu musun? Yoruluyor musun? Kendinden ödün veriyor musun? Sürekli affetmek zorunda hissediyor musun? Çocukluktan yetişkinliğe geçemediğini hissettiğin birini sen mi bu yola adım attırmaya çalışıyorsun? Bir kere daha alttan alsan her şey güllük gülistanlık olacak mı ya da sen aynı kişi olacak mısın? Tümüne cevabım olumsuz. O zaman niye duruyorsun ayır yolları. Son bir konuşma.. Karşında konuşmaya çözmeye hiç yeltenmeyen, sen olsan da olmasan da benim için farketmez bakışı atan ve bunu ölümüne belirten beden dilini kullanan insanla yürüyemezsin. Peki deyip uzaklaştım ve bitti. Şu durumda karşı tarafı dinlemeyen birine ben haklıyım demek uygun düşmez ama zaten burada haklılık konuşması yapmadım. Haksız olan ya da haklı hisseden herhangi biri, rahatsız olduğu bir kişiden eğer yapabiliyorsa hemen uzaklaşmalı. Hayat veya insanlar zaten yeterince anlaşılması zor ve çetrefilli değil mi? Neden hoşnut olduğumuz kişilerle ya da kendimizi rahat hissettiğimiz ortanlarda olmak yerine uçsuz bucaksız bir huzursuzluğun içinde sürüklenelim? Belki üç sene önce olsa bu uzaklaşmanın çeyreğini yapmaya cesaretim dahi olmayacağını biliyorum, ama bir yıl önce bu işi tamamlayabildim ve hayatımdan birini sildim. Sonrasında gelen o iç rahatlaması, bir oh çekme. Ondan sonrasında da hayatımdan birini silmekten, istemediğim bir ortamdan çekip gitmekten hiç korkmadım. Neden diye sorulduğunda istemiyorum dedim hep, bir sebep belirtmem gerekmediği zamanlarda. Böyle hayat daha yaşanılası.

23 Ağustos 2021 Pazartesi

İçim Panayır 💜

Heyecan had safhada bende. Kelimelerimi alıp uzak diyarlara götüren delete tuşuma basmadan ilerleyeceğim şimdi. Uff son yazımın üzerinden iki yıl geçmesine mi açık kalsın ağzım yoksa hayatımın bu denli değişmesine mi? Kalbim ağzımda atıyor. Nereden başlasam Sevdiğim Günlüğüm? 
Son yazılarımın birinde hedeflerimi ele almışım. İzmir'e atanmak, para kazanmak, yüksek lisansa başlamak ve bir de araba. Sonuncusu hariç hepsi tamam. İşimde bir buçuk yılı doldurdum, Doğum ve Kadın Sağlığı yüksek lisans programının da ders dönemini bitirip teze geçtim. Geriye dönüp bakınca hayatımın en sorumluluk dolu günlerinde ama aynı zamanda en mutlu en özgüvenli en rahat en eğlenebildiğim zamanlarındayım. Bu kadar kötü ülke gündeminde bu ne neşe mi? Neşe değil de bu kadar kötülüğün arasında kendimi gerçekleştirebilince basit bir iç rahatlaması diyelim. Geçinme derdinin yanında istediğim zamanda istediğim kadar parayı özgürce harcayıp belki ayın sonunda cebimde kuruşlar kaldığında bile o acıyı kendim çekiyor olmak güzel. Özgürlüğün hastasıyız Yay burçlarım. 
Hayat ne garip. Hedef koyarken zaman geçsin de bir an önce o hayallerin kahramanı olayım diyorsun, ama o kahraman olabilmek için yaş alacağın fikrini ihmal ediyorsun. Yaşlanıyorsun kızım. Eski hedefler bitmiş. Yenilere ihtiyaç var. Yenilerden daha yenilere... Günler hızla ilerliyor. Aa unutuyordum. Çok da güzel arkadaşlıklarım var şimdi. Her ortamdan sonra bundan da daha güzel arkadaşlara sahip olamam herhalde diyorum. Her seferinde de daha iyisini buluyorum. Belki daha iyisi demek hoş olmadı, delete kullanmıyorum gerçekten. Daha iyi derken daha çok içimi açabildiğim, onların yanındayken daha çok kendim olabildiğim arkadaşlarım demek istiyorum. Ay aman içim panayır gibi şuan, her yerden gelen renk huzmeleri, çığlık sesleri.. Yazımı kısacık zamanda noktalıyorum. Yine döndüm buraya, ayrılmak yok uzun bir süre söz, çok çok özlemişim. Mutlu günleriniz olsun💜

11 Ocak 2020 Cumartesi

11.01.2013 - 11.01.2020



   7 yıl önce bugün başlamıştı her şey. En güzel dostluğumun başlangıcı 11 Ocak .

  2013'ten bu yana her ay kutlarız birbirimizi nice aylara diye hiç aksatmadan. Yedi yıl böyle geldi geçti.

   Keşke dediğim hiçbir an yok. Aynı fikirde olmadığımız, tartıştığımız, bağrıştığımız, ağladığımız,  seni seviyorum deyip sarıldığımız, göz göze gelip ne demek istediğimizi anlattığımız, kahkahalara boğulduğumuz, en ihtiyacımız olduğunda ayrı kalmak zorunda olduğumuz anlar olmasaydı belki bu noktaya gelemezdik.

   Çok şey öğrendik birlikte. Ailelerimizden uzak olmakla yalnız yaşamayı, birbirimizi bulmakla da ayrı bedenlerde tek olmayı öğrendik.

   Sırılsıklam aşık olmadan başlamıştık biz. Sonrasında geldi o tarifsiz his. Aklı başında aşktı ama bizimki.

   İlişkimiz başladıktan ancak 3 ay sonra yurdun dışına çıkabilmiştik.

   İlk telefon konuşmamızı 1 hafta sonra yapmıştık.

   İlk ben seni seviyorum demiştim.

   Elimi ilk o tutmuştu.

   Bana ilk hediyesi şans kolyesiydi.

   İlk başbaşa yediğimiz yemek pizzaydı. 😄

   İlk fotoğrafımızı 6 ay sonra çekinmiştik.

   İlk birlikte ağlamamız bir buçuk sene sonrasıydı.

   Kar altında ilk yürüyüşümüz 1 sene  sonrasıydı.

    Yedi senenin sonsuz aşk,sonsuz saygı, sonsuz güvenle geçen her anı eşsizdi.

    Çok güzel bir rüya içindeymiş gibi geçti bunca sene ve ben asla uyanmak istemiyorum. 16 yaşımdan önce biri bana 2020 yılında 8. seneni kutlayacağın bir adam olacak dese asla inanmazdım.

  İyi ki kutladık, iyi ki yan yanaydık, iyi ki birlikte büyüdük,iyi ki güvendik, iyi ki birbirimize aşık olduk, iyi ki biz olduk, iyi ki...

2014

2019

Ağaç Ev Sohbetleri # 19

  Ağaç ev sohbetlerinin bir haftasına daha merhabaa 😊
   Bu haftanın konusu sevgili Kuyruksuz Kedi/ Manxcat' den gelmiş. Konunun fikri de sevgili Denize Bakan Ev' den gelmiş. Yazılarını ve altındaki yorumları mutlaka okuyuun. Hatta bu konu hakkında her yazan çok güzel yazmış hepsi okunmalı.
    Her hafta bir konuda bu kadar saygılı tartışabilmemiz bulunduğumuz yüzyılda biraz zor, ama biz bunu başarıyoruz. Yazmayanlar varsa hafta bitmeden yazsınlar lütfeen . Ne kadar çok fikir o kadar bakış açısı...
   Sorumuza geçelim.
 

Kadın ve erkek arasında cinsel bir yakınlık olmaksızın gerçek bir dostluk olabileceğine inanıyor musunuz? Olursa nasıl olur? Yakın mı, mesafeli mi? Eğlenceli mi, sıkıcı mı?



    Hani ağır dekolteli bir kıyafet giyen kadına cesur derler ya ( gram hazetmem bu konudan da) aynen onun gibi bazı kesimin cesur diyebileceği bir soru olmamış mı bu? Çok normal oysaki , hep de kendimi ve çevremdekileri gözlemleyerek sorguladığım bir durumdan bahsediliyor.

   Küçükken farklı düşünüyordum bu konuda, küçükken dediğim ilkokul 7. 8. Sınıftan bahsediyorum, bir olay yaşamıştım onu anlatıp hemen neden farklı düşündüğümü anlatayım.
 
   Özel bir okulda okuyordum. Bu yüzden sınıfımda ailesinin parasıyla hava atan, hedefi sadece herhangi bir bölümde okuyup babasının şirketinin başına geçmek olan, günlerini sadece birilerini tavlamak için harcayan bir çok kişi vardı. Küçük bir kısmı da gerçekten derslerine odaklananlardı. Benim en sevdiğim kısımdı bu ve ailemin o okula bazı şeylerden fedakarlık yaparak para verdiğinin ve beni kötü bir ortamdan uzaklaştırabilmek amacıyla oraya gönderdiklerinin farkındaydım. Bu sebeptendir de sadece o küçük azınlıkla arkadaştım. Çok da yakın olduğum bir erkek arkadaşım vardı bu azınlıktan. Çok yakınlık demek, soruları beraber çözmek, kantinde bir çay içmek , simit ayran ikilisine gömülmek falan. Akşamları da bazen mesajlaşıyorduk, naber kaç soru çözdün bugün tarzı falan işte, bazen de tabiki genel geçer o günkü duygularımız.

  Sonra bir gün veli toplantısı geldi çattı. Toplantıdan sonra annem beni çekti bir kenara, dedi ki sınıfınızdaki X' in annesi bugün benim gözümün içine baka baka çocuğunun sabahlara kadar biriyle mesajlaştığını ve bu durumdan hiç hoşnut olmadığını söyledi ve oğlu uyuduğu zaman telefonuna bakmış o kız tarafından gelen bir çok mesaj olduğunu görmüş oğlunun kendini derslerine vermesini istediğini ve böyle şeylerle vakit harcamaması gerektiği kanaatindeymiş, o sen misin dedi. Sabahlara kadar kısmına katılmasam da evet ben konuşuyorum bazen X'le , arkadaşım o benim dedim. Annem hayır konuşmayacaksın bir daha ve X'e de bu konudan bahsetmeyeceksin asla dedi. Ben annemle kavga ettim ve çocukluk aklımla da X' le arama büyük mesafe koyup, onun ne oldu neden benimle konuşmuyorsun artık sorularını cevapsız bıraktım.

   Gel zaman git zaman okul sonu oldu, yaz tatiline girdik. Bir gece X' ten sevgi sözcükleriyle dolu bir mesaj geldi. Bana karşı duyguları olduğunu söylüyordu. Telefonun karşısında kalakalmıştım. Arkadaşlarım da vardı yanımda onlar da korkmuştu hatta halimden öyle hatırlıyorum. Sebebi güvenimin çok büyük sarsılmış olmasıydı. O mesaja ne cevap verdim ne de bir daha X i gördüm. Bir de ben,biz arkadaşız anne bu kadar cani olma diye diye kavga etmiştim annemle.

   Demem o ki  o zamandan sonra üniversitenin ortalarına kadar bir kadınla bir erkeğin normalce arkadaşlıklarını sürdüremeyecekleri kanaatindeydim yani. Bir taraf düşünmese de diğer tarafın aklı cinsellik ya da aşk gibi duygularla kaplandığı an o arkadaşlığa verilen dağ gibi emek, içi bomboş bir çukura dönüşüyor.

   Lisede bu konunun değişmemesi de etrafımda kurulan ilişkilerin bir süreden sonra sevgililiğe dönüştüğünü birçok kez görmemden dolayıydı.
   Üniversitenin ortalarından sonra aramızdaki ilişki çok çok güzel gelişen erkek arkadaşlarım oldu. Aynen kız arkadaşlarımla konuştuğum gibi, karşımda bir erkek olduğunu değil sadece bir insan olduğunu düşünerek içimi açtığım, her türlü konudan çekinmeden konuşabildiğim bu arkadaşlarımdan çok memnundum,hala da öyleyim.

   Şimdi bu konuya çok farklı bakıyorum. Bu konu hakkında yazmış olduğunuz yazıların çoğuna katılıyorum doğal olarak. Dostluk temel olarak sevgi,saygı, güven ister. Bunlar tamı tamına olduğu sürece aradaki arkadaşlık farklı yönlere kaydırılmaya çalışılmaz kanımca.

   Yine de ülkemizde iki tarafın da aynı fikirlere sahip olmasının biraz zor olduğu fikrindeyim. Özellikle de iki tarafında ya da sadece bir tarafın partneri olmadığı sürece... Aynı fikirde olunduğundaysa ben çok eğlenceli olabileceğini düşünüyorum ama yine de erkek arkadaşlarımla, kız arkadaşlarımla olduğumdan daha çok eğleniyorum diyemem. İkisi de aynı yerde benim için.

   Aynı fikre sahip olup arkadaşlık kurabildiğimiz kişileri de tutup bırakmamalıyız. Çünkü güzeldir farklı fikirleri duymak, farklı bakış açılarından bakılabilen bir sohbete dahil olmak.

   Çok sevdim bu konuyu, hakkında yazı yazmaktan da çok keyif aldım. Blog ortamı buna ne kadar müsait, keşke her ortamda insanlar birbirine bu kadar saygılı olabilse diyorum bir de.

   Bir sonraki ağaç ev sohbetlerinde görüşmek üzere 💚



31 Aralık 2019 Salı

İki Tane Yirmi 🎈

  Banyoyu, mutfağı dip bucak temizledim, bulaşıkları attım makineye. Şimdi yayıldım ve kendime "bloga ara vermene gerek yok İrem" adı altındaki telkinlerimden sonra yine geldim yerime. Gecenin bu saatlerinde ya da sabahın erken saatlerinde zihnim apaçık ve yazma isteğiyle dolup taşıyor. Şu aralar da yılbaşı hediyesiydi planıydı derken konumuz bu oldu.

  Yılbaşı demek küçüklüğümde çok normal her zamanki bir gündü benim için. Öyle yeni yıla nasıl girersen öyle olur modum da hiç olmadı doğal olarak. Ama bu konuya dair ilk hatırladığım şey lise son sınıfta yeni yıla test çözerek girmemdi. Bilerek isteyerek yaptım bunu blog :) Belki dedim gerçek olur :)
   Sonra yaşım arttıkça ailemin evinden uzaklaştıkça yılbaşı kültürünü daha doğrusu heyecanını yaşamaya başladım. Şimdi sabah olsun da gece arkadaşlarımla vakit geçiriyim diye bekliyorum mesela. Heyecan heyecan heyecan...Yeni bir ajanda almaya, yazı yazarken defterin sağ tarafına başlamaya, yeni bir eve taşınmaya, çok beğenerek aldığın bir nevresimi serip üzerinde uyumaya ve daha birçok yeniliğe benzetiyorum ben yılbaşını. Taze umutlar, temiz başlangıçlar, geride bırakılmışlıklar...
    2019 senesi hala bitmemiş gibi hissediyorum. Yeni yıla da nasıl alışacağımı hiç bilmiyorum bu heyecana rağmen. Biz 2-0-1 rakamlarına alıştık on yıldır. Şimdi iki tane yirmi yazmak zor olacak, önemli yerlere yazdığım dilekçelere tarih atarken yine bir sürü kağıt harcayacağım kesin. Ama gelsin dimi 2020? Hepimiz yeniliğe bayılırız.
   2020'ye dair koyduğum hedefler hala geçerli. Aslında hayatıma dair yapmak istediğim çok şey var ama ben önümüzdeki yılda onları yapamayacağımı düşünüp yazmamıştım. Yazmadığım halde gerçekleştirirsem mutlaka buraya not düşmek istiyorum.
    Şimdiden iyi yıllar o zaman 🎈

Yaşanılası

  Allah der ki “Kimi benden çok seversen onu senden alırım”…. Ve ekler: “Onsuz yaşayamam” deme, seni onsuz da yaşatırım.   Ve mevsim geçer, ...