Okumak için sabırsızlandığım bir kitaptı ,bir çırpıda bitti.
Sevgili John Steinbeck bu eserinde iki tarım işçisi arasındaki dayanışmayı ve dostluğu anlatmış. Böyle söyleyince çok basit bir konu gibi evet. Fakat gerçek farklı. Romandaki bu iki tarım işçisinden biri, zeki ve aslında yanında kimseye ihtiyacı olmadan çalışıp para kazanabilecek olan George Milton iken diğeri, çok güçlü kuvvetli ama akli dengesi tam yerinde olmayan yoldaşı Lennie Small. Yazar, ilkokul ve gençlik çağlarında okul dışındaki zamanını Salinas vadisindeki çiftliklerde geçirdiği için çoğu eserinde olduğu gibi bu eserinde de mekan olarak burayı seçmiş. George ve Lennie 'nin işte bu vadideki bir çiftlikte birbirleriyle ve oradaki insanlarla yaşadıkları olaylar anlatılıyor kitapta. Yazar, kıvamında betimleme ile birlikte öyküleme tekniği kullanmış. Aşırı betimleme yapmadan kafamda nasıl bu kadar canlandırabildi romanını şaşırdım.
İnsan bu kitabı okuduğu süre boyunca kendini hep George' un yerine koyar ve yanıbaşında Lennie gibi biri olsa nasıl davranması gerektiğini ve bu olanlar karşısında ne yapacağını düşünür . Yani ben hep öyle düşündüm. Fakat kitabın sonuna geldiğimde yani arka kapağı kapadığımda kendimi kimin yerine koymam gerektiğini bilemedim. Bir kitabı bitirdiğimde hiç iki karakter arasında bu kadar kalmamıştım. Kitap başlı başına ilginç bir deneyimdi..
Huzursuzluk
Ömer Zülfü Livaneli 'nin bu eseri 160 sayfadan oluşuyor ve oldukça sürükleyici. Kısa bir sürede bitiremememin tek sebebi final haftama denk gelmesiydi 😊
Livaneli' nin okuduğum ikinci romanı, Huzursuzluk . Kitap, aynen adı gibi hissettirdi. Okuduğum süre boyunca huzursuzluk kapladı içimi. İlk okuduğum Mutluluk romanı bana hitap etmemişti fakat Huzursuzluk beni çarptı resmen.. "Beni alıp tekrar karnına soksan bile koruyamazsın artık anne!" cümlesiyle başlıyor kitap. Bu cümleyi okuduğumda başladı huzursuzluğum. Gazeteci İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin 'in öldürüldüğünü öğrenince düşer yola ve memleketi Mardin 'e varır. Hüseyin 'in ölmeden önce yaşadıklarını dinler herkesten, bazen de Mardin 'in sokakları, havası, kokusu anlatır ona öğrenmek istediklerini.. İbrahim 'in çözmek istediği, Hüseyin ile Işid zulmünü fazlasıyla yaşamış Ezidi kızı Meleknaz 'ın hikayesi anlatılıyor kitapta. Yazar, sevda ile acı iç içe geçtiğinde neler olabileceğini de anlatıyor aynı zamanda.
Güncel olayları ve insanlara yapılan akla sığmayan zulümleri içermesi, yazarın yalın ama etkileyici dili, hayranlıkla okunulan betimlemeleri tokat gibi çarpıyor yüzünüze. Sarsılıyorsunuz. Hele de o Işid kampından kaçarken meydana gelen süt olayı darmadağın ediyor.. Betimlemeler dolayısıyla, kendinizi kitap boyunca Mardin 'in taş yapıları arasındaki dar sokaklarda yürürken buluyorsunuz, havasını içinize çekiyorsunuz. Kitap, gerek tarihi gerek kültürel birçok bilgi aktarıyor , ötekileştirmemeyi öğütlüyor, içimizdeki duyguları ortaya çıkarıyor.
Kitabı bitirdikten sonra ilk sayfasındaki yazının, içeriğin gerçek anlamda özeti olduğunu farkettim sizinle de paylaşmak istiyorum:
"Harese nedir, bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin o hırs,ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım: Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Bütün Ortadoğu'nun adeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur."
Keşke dünya, insanlara kitapta geçen " Ben bir insandım" cümlesini kurdurtacak kadar acı verici ve huzursuz bir yer olmasa.. Savaşlar olmasa..Ve huzursuzluk duygusunu sadece ama sadece bu kitabı okurken hissetsek..
Kitabın içinden;
"...İstanbul'da plazadan plazaya koşturan, trafikte takılıp kalan, dolmuşlara,otobüslere, metrolara soluk soluğa yetişmeye çalışan "ben"in gördüğü tuhaf bir rüya etkisi altına alıverdi "ben"i. Hangi ben daha baskındı anlayamadım, o ben mi bu ben mi?..."
"...Şikayet ettiğimi sanma sakın, sevgilinin ayakları altında ezilen lal renkli şaraba dönüştüm ben, bu yüzden razıyım ezilmeye..."
"...Eski bir Arap şiiri geliyor aklıma; Asil insanların en neşeli zamanlarında bile bir hüzün vardır, daha düşük ruhlar ise en sefil zamanında bile neşelidir..."
"...Her insanın içinde iyi ve kötü, yan yana durur. Hangisini beslersen o galip gelir..."
" ...zaten hayatta normal olan huzursuzluk durumudur, huzur ise çok ender yakalanan geçici anlardır olsa olsa..."
"...bazı acıları ölüm bile unutturamıyor, bazı davranışlar ölümden sonra bile bağışlanmıyor..."
NOT
Varlığından mutlu olduğum ve ne zaman başladığını hatırlamadığım bir alışkanlığım vardır.. O da her kitabı bitirdikten sonra illaki yazarın ilk sayfadaki biyografisini okumak.. Kitabı bitirince kitapla özdeşleşmiş hissediyorum kendimi. Yazar ne hissettiyse onu hissettiğimi düşünüyorum ki, hissediyorum da. Kitabı beğensem de beğenmesem de ,bazı yerlerini saçma da bulsam , kıyıdan köşeden yahut her yerden beğenecek bir şeyler buluyorum her kitapta. Kitabı bitirdikten sonra biyografiyi de okuyunca yazarın hayatının başlangıç ve bitiş noktaları arasındaki dönemi, yazmaya başladığı yaşı, ilk kitabını kaç yaşında yazdığı ve beğenilip beğenilmediğini gördükten sonra bunlar hakkında düşünüyorum. Ve yazarın bakış açısına, kabiliyetine, düşüncelerinin hepsine bir adım daha yaklaşmış hissediyorum böylece onunla da bağdaşıyorum.
İsterseniz siz de uygulayabilirsiniz çünkü kitapla iç içe geçiyorsunuz ve o kitabın size neler hissettirdiğini asla unutmuyorsunuz..
''Huzursuzluk'' kitabını merak ediyordum ama uyarı için teşekkürler şu sıralar hiç almayayım,başka zamana artık :'D Güzel bir inceleme yazısı olmuş,teşekkürler!
YanıtlaSilTeşekkür ederiiz 😊 İnsan kendini en iyi hissettiği zamanlarda okumalı böyle kitapları , çok haklısın..
Sil